Doktora yeni bir gelir kaynağı… Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, kamuda çalışan doktorları teşvik etmek amacıyla başlatılan çalışmaların sonuna gelindiğini söyledi. KIBRIS’a konuşan Kaşif “Çalışan, dışarıda kazandığı kadar değil belki ama, içeride de kazanabilecek konuma gelecek. Öğleden sonra randevulu özel hasta bakmalarına olanak sağlanacak” dedi.
Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, kamu hekimlerini hastanelerde tutabilmek için teşvikleri de içeren yasa çalışmasının sonuna gelindiğini açıkladı.
Anayasa Mahkemesi’nin kamudaki hekimlerin özelde çalışmasına “dur” diyen kararının ardından bu kaotik ortamdan nasıl çıkılacağına yönelik meraklı bekleyiş sürerken, Sağlık Bakanı Kaşif, sağlıktaki ilgili kesimler ve sivil toplum örgütleriyle birlikte yürüttükleri çalışmanın tamamlanmak üzere olduğunu ve asgari müştereklerde anlaştıklarını söyledi.
Bakan Kaşif, kamu hekimlerine verecekleri teşviklerle hastanelerde, öğleden sonraları, randevu sistemiyle, özel hasta bakma hakkı tanınacağına işaret ederek, “Çalışan, dışarıda kazandığı kadar değil belki ama içeride de kazanabilecek konuma gelecek. Bunu teşvik edeceğiz” dedi.
Kaşif, “Getireceğiniz teşvik sistemiyle hastanedeki doktor, dışarıda çalışmaya ihtiyaç duymayacak mı?” sorusuna, “Bence hiç ihtiyaç duymayacak” yanıtını verdi.
Hatırlanacağı üzere Anayasa Mahkemesi, bu yılın ilk başlarında, Kamu Sağlık Çalışanları Yasası’nın, kamu hekimlerinin özelde de çalışmasına imkan yaratan maddesini anayasaya aykırı bulmuş ve bununla ilgili 60 günlük süreç öngörmüştü. Gelinen aşamada, 60 günlük anayasal süreç de tamamlanmış durumda. Sağlık çevreleri, içinde bulunulan bu bilinmezliğin nasıl aşılacağını merakla beklerken, hekim örgütleri, hekimlerin özelde hasta bakmasının önüne geçilmesi için doktorların maaşının, yargıçların aldığı maaş seviyesine çıkarılmasını talep ediyor.
Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, yapılan çalışmada, maaşlarla ilgili “hekim-yargıç” paralelliğinden söz etmemekle birlikte, hekimlerin cazip teşviklerle hastanede kalmasının sağlanacağına inanıyor.
Kaşif, ayrıca, gündemde hararetle tartışılan sigortalardaki emeklilik yaşının yükseltilmesi düşüncesini de destekliyor. “Sağlıkta emeklilik yaşının 65 olmasını ısrarla istiyorum” diyen Bakan Kaşif, dünyada hiçbir sistemin emekli olduktan sonra 30-40 yıl maaş ödemediğini savundu.
Özelleştirme konusunda da Ahmet Kaşif, “yap-işlet-devret” modelini örnek göstererek bu konuda ilgili kesimlerle diyalog yöntemiyle uzlaşı sağlanabileceği görüşünde.
Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, “Ben her zaman söylerim. Mektuplaşarak anlaşma olsaydı, Kıbrıs sorunu çoktan biterdi. Derler ya, meşhur laftır. Haberle hacı olmaz. İnsanlar anlaşmak isterse karşılıklı oturur, konuşur, anlaşabilirse anlaşır. Ben inanıyorum ki konuşa konuşa anlaşır muhakkak”dedi.
22 yıldır kesintisiz aktif siyasette bulunan Ahmet Kaşif, 1990 yılından beri politikada. Meclisin tecrübeli politikacılarından biri olan Ahmet Kaşif, 2009 seçimlerinden bu yana kurulan 3 kabinede de sağlık bakanlığı yapıyor.
UBP Kurultayı’nda genel başkanlığa da aday olan Bakan Kaşif, Eroğlu kabinesinde olduğu gibi 1. ve 2. Küçük kabinelerinde de koltuğunu korumayı başaran bakanlardan biri.
Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif’le yaptığımız röportajda, soru ve yanıtlar şöyle:
“Bundan sonrası rahat”
Soru: Ekonominin durumunu nasıl özetlersiniz?
Yanıt: “Genel olarak baktığımızda, dünyada ve etrafımızdaki ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bir ekonomik daralma olmuştur. Ama bu yıl sonuna doğru artık bu daralmanın gerileyeceğini ve açılımların olacağını beklemekteyiz.
Sayın ekonomi bakanının da açıkladıkları var. Maliye bakanının da bu konuda açıklamaları var. İnanıyorum ki alınan tedbirlerle ki alınabilen tedbirler alınmıştır. Bundan sonra yapılacak olan yasalar vardır. Bu yasaların da hayata geçmesiyle, ülkemizdeki sıkıntıların tamamına yakını aşılmış olacaktır.
Bundan sonraki süreçte de insanlarımız daha rahat bir ortama girmiş olacaktır.”
“Özelleştirme değil, yap-işlet-devret”
Soru: Yani özelleştirmeler mi başlayacak bundan sonraki süreçte, kast ettiğiniz bu mudur?
Yanıt: “Yok, özelleştirme değil. Bakınız, özelleştirme derken yanlış yönlere çekiliyor. Mesela Ercan. Ercan, yap-işlet-devret modeliyle ihaleye çıkılacak. Bunu yapacak olan firma, ki ihaleyi kazanacak olan firmadır. Buna biz KKTC olarak herhangi bir maddi katkı vermiyoruz. Firma bunu kendisi yapacak, işletecek, yatırımını geri alacak. Onu kaç yılda yapacak, herhalde ihaleyi hazırlayacak teknik heyet bilir. Ondan sonra bize devredip gidecek. Devletin malı olacak o.
Bence artık oturup dünyayı da görmemiz lazım. Yanıbaşımızdaki anavatanı da görmemiz lazım.
Bakınız, bundan 3 yıl önce Samsun’a gitmiştik biz, 19 Mayıs’ta, meclis futbol takımıyla. Limanda da gezdik. Samsun Limanı o dönemde yeni özelleşmiş idi. Bize oradaki insanların anlattığı, Samsun Limanı’na gelen gemi sayısı çok azdı demişlerdi. Şu an Samsun’da liman ikiye çıkmış ve gelen gemi da sırada bekliyor.
Mersin limanı, özelleşti mi? Özel bir şirkete işletmesi verildi.
Şimdi bakınız hastaneleri alalım ele. Hastanelerin temizliği, çamaşırı, güvenliği, yemeği özelleştirildi. Yani o işletme kısmı özel firmalara devredildi. Şu anda ben inanıyorum ki halkımız da o yönde rahattır. Yatan insanlarımız da daha rahattır. Gelen insanlarımız da, hastanelerin daha iyi olduğunu, daha temiz olduğunu, donanımlarının daha iyi olduğunu görmektedir.
Yani bu işletme kısmının bir özel şirkete devredilmesidir. O işletme kısmı da bir süreliğine devredilir. 2 sene sonra isterseniz tekrar geri alabilirsiniz”.
Soru: Peki Ercan için yap-işlet-devret modelidir. Telefon Dairesi ve elektrik de var…
Yanıt: “Olabilir o da. Niye olmasın ki? Eğer sıkıntılar varsa, bakınız, tam rakamsal olarak söylemeyeyim ama, Telefon Dairesi, 3 sene önce 5 milyon dolar para topluyorsa ve şu an 2 milyon dolara düşmüşse, bir yerde bir eksiklik var demektir”.
Soru: O yönde izahatları şu ki, devlet bunu gözden çıkardığı için bilinçli olarak yatırımları yapmıyor…
Yanıt: “Hayır. Öyle bir şey olamaz. Eğer devletin tüm teknolojik gücü yakalamaya mali olanakları elvermiyorsa, bu teknolojiyi yakalamak için o kısımlarının belli bir yıllar süresince, özele devredilmesi, ülkeye yenilikler kazandırıldıktan sonra eğer devlet onun idamesini sağlayabiliyor ise tekrar devlete geçmesi kaçınılmazdır.
Açıkça söyleyeyim, şu an devlet hastanemizde, biri gelip de bana dese, biz size modern hastane yapacağız, şu an bizim bunu yapacak mali gücümüz var mı, yok. Şu kadar yıl çalıştıracağız, fiyatları bizim belirlememiz kaydıyla, şu kadar sene sonra da hastaneyi size devredip gideceğiz, yok mu dersiniz siz? En basit misal.
Yani özelleştirme derken, birilerine devrediliyor, insanlar ortada, öyle bir şey yok, bu zihniyetten vazgeçelim”.
“Konuşabilmek önemli”
Soru: Niye ikna edemiyorsunuz o zaman ilgili kesimleri?
Yanıt: “Sivil toplum örgütlerinin bu konudaki duruşları önemlidir. Sivil toplum örgütleri ile elbette ki karşılıklı oturup konuşmak önemlidir. Ben her zaman söylerim. Mektuplaşarak anlaşma olsaydı, Kıbrıs sorunu çoktan biterdi. Derler ya meşhur laftır. Haberle hacı olmaz. İnsanlar anlaşmak isterse karşılıklı oturur, konuşur, anlaşabilirse anlaşır. Ben inanıyorum ki konuşa konuşa anlaşır muhakkak”.
Soru: Konuşulamıyor gördüğümüz kadarıyla, iletişimde mi problem var?
Yanıt: “Konuşamıyorsa anlaşamaz. Biz konuşuyoruz. Bakınız sağlıkta 6 tane sendika var. Hepsiyle de çağırıyor ve görüşüyorum. Herkesle”.
Soru: Siz konuşuyorsunuz ama hükümetin bütününden bu yansımıyor ne yazık ki, sıkıntı nerede?
Yanıt: “Bazı olaylar siyasi yöne çekiliyor. Bugün A partisi iktidardaysa, A partisini alt etmek için şu tarafı zayıf, vurun o tarafa, yarın B partisinin iktidara gelmeyeceğini kim taahhüt edebilir?
Bu ülkede siyasal partilerin hepsi de iktidarlara gelip geçmedi mi? Bugün UBP iktidarda, yarın diğer bir siyasal parti olur. Eğer ülke ve dünya gerçeklerini göz önünde bulundurarak hareket edilirse, inanıyorum ki, ülkemiz için en iyisini yaparız”.
“Beklenti yüksekti”
Soru: Yaşanan süreçte hükümete yönelik güven erozyonu olduğu görülüyor. Ne kadar gerçekçi projeleri olsa da toplumu, ilgili kesimleri ikna edemediği gözlemleniyor. Neden böyle oldu sizce?
Yanıt: “Bir seçime girilirken tabi ki bazı şeyler söylendi. Seçime giderken de dünyadaki kriz ve tabi seçime giderken her siyasal parti, ne yapacağını, en iyi neyi yapabileceğini hep ortaya koyarak iktidara talip olur. UBP de bunları söyleyerek iktidara talip oldu.
Fakat geldikten sonra, ben öyle enkaz edebiyatına girmek istemiyorum. Geldikten sonra da eğer söylediklerinin tamamını yapmazsa veya bir kısmını yapamıyorsa, demek ki, ha bir de bunu körükleyen bir şey var, beklenti çoktu halkta, o beklentilere cevap verilemiyorsa, halkta bir duraklama oluyor.
Ama unutmayalım. 2009’dan beri kaç seçim geçirdik. Hepsi peş peşe geldi, kurultaylar geldi, geçti, parti içi birtakım sıkıntılar oldu, şimdi onların hepsi geçti.
Bundan sonra ileriye doğru, iktidarıyla, muhalefetiyle birlikte hareket edilmek zorundadır. Hiçbir siyasal parti, yarın seçim olsun da ben iktidara geleyim düşüncesiyle değil, ülkeyi iktidara nasıl getirebiliriz, ülke insanını iktidara nasıl taşıyabiliriz düşüncesi hakim olmalı”.
Soru: Bu ortamda bu iyi niyet nasıl oluşacak peki?
Yanıt: “Siyasal partiler, oturup karşılıklı konuşacak, ülke çıkarları için”.
Soru: Zor bir durum gibi görülüyor, tetikleyici unsur ne olacak bunun?
Yanıt: “Biz tetikleyeceğiz”.
Soru: Var mı hükümetin gündeminde böyle bir şey?
Yanıt: “Var. Hükümet bunu kendi içinde tartışıyor, konuşuyor zaten. Konular olgunlaştıktan sonra elbette ki gereği yapılacak”.
Soru: Konuları açabilir misiniz?
Yanıt: “Her konu. Halkı ilgilendiren her konu. Sıkıntılar varsa birlikte aşılır, başarı varsa birlikte başarı yakalanır”.
Soru: Hükümette bir eksen değişikliği mi söz konusu?
Yanıt: “Yok. Ülke ve dünya gerçeği bu. Konuşacaksınız, tartışacaksınız”.
Soru: Uzlaşı için bu girişim yapılırsa iyi bir adım olur.
Yanıt: “Olması gerekiyor. Bakınız şu anda Kıbrıs konusunda görüşmeler devam ediyor. Hepimizin isteği kalıcı bir çözümün olması, kalıcı bir barışın olması. Herkes daha güzel, daha rahat… Artık bilemiyorum Yunanistan da rahatladım dedi ama kaç sene sonra gümledi.
Ama uzlaşılarak, görüşülerek tartışılarak, inanıyorum ki, bakınız mecliste de, geçenlerde, iki arkadaşımız yurtdışındaydı, 26’ımız yoktu. Ama muhalefetle oturdu, meclis başkanıyla, başbakan, konuştu, birlikte girildi, meclis açıldı ve uzlaşıldı. Dediler ki bir şey görüşmeyelim, açalım ve kapayalım, perşembeye ertelensin.
Bu nedir? Bir yerde konuştuğunuz zaman uzlaşıyorsunuz demektir. En basit misal.
Bazen duygularımıza mağlup oluyoruz.”.
“Denetimsiz, kontrolsüz olmaz”
Soru: Paket işte bunları açtı başımıza…
Yanıt: “Paket demeyin. Salih Coşar hocam geçen gün bir programda söyledi. Basında da tam sayfa çıktı. Yani her ülke ekonomik sıkıntılara girebilir, İMF’yi unutmayalım dedi. Doğrudur.
İMF eğer size bir katkılar veriyorsa, bu katkıların nereye gittiğini, ne yapıldığını, nasıl kullanıldığını bilmek zorundadır. E bunu diyor herkes biliyor. Daha önce hükümette olanlar da, ondan önce olanlar da, şimdi olanlar da. Biz de hükümetteydik diyor hocam, biz de biliyorduk bunları. Doğrudur, bunlar olacak diyor. Denetimsiz ve kontrolsüz hiçbir şey olmaz”.
Soru: Bugüne kadar bunlar olmadı. Şimdi ne oldu ki Türkiye bu konuda çok hassas?
Yanıt: “Hiç olmadı değil, hep oldu”.
Soru: Ama bunu hiç bu kadar hissetmedi toplum …
Yanıt: “Şöyle hissetmedi. Bakınız her geçen gün insanımız, bizler çok rahat yaşamaya alıştık. Daha rahat nasıl yaşarız? İnsanoğlunun egosudur bu. Bunu kimse yıkamaz.
Onun için bir darboğaza girildiği zaman elbette ki bazen kesin duruşlar sergilemek lazım. O duruşları sergilerken de, tedbirler alınması gerekir. O tedbirler alınırken de eğer bu tedbirleri almazsanız, hatırlayın 2000’li yılları, yani bu KKTC neler geçirmedi ki? O devirleri de birlikte yaşadık. O badireleri de birlikte atlattık.
Her şeye rağmen, olumsuz her yönüne rağmen, ister muhalefetten, ister halktan gelen her olumsuz yöne rağmen o badireler atlatılmadı mı?
Ondan sonra çok rahat ve ferah bir döneme girilmedi mi? Girildi. Şimdi işte yine sıkıntılı bir dönem var. Bu dönem de geçecek. Ama bu dönemi de atlatırken, elbette ki insanımız da, hepimiz de, bu sıkıntıları birlikte atlatacağız.
Ama bunu atlatmak için bir süreç lazım. Bu sürecin de büyük bir kısmı geçti”.
Sigortalarda tedbir şart
Soru: Bundan sonra “can acıtmayacak” tedbirler kaldı deniyor hükümet çevrelerinde. Nedir bu “can acıtmayacak” tedbirler? Sigortalar bu kapsama giriyor mu?
Yanıt: “Bana göre can acıtmayacak türden olaylar olacak. Sigortalar, eğer gerekli tedbirler alınırsa, can acıtmaz.
Genel müdürün açıklamasını okudum. Şu kadar aktif sigortalımız var, şu kadar emeklimiz var. İşte 4 çalışanın 1 emekliyi ödemesi gerekir ama bizde 2 nokta küsur çalışan ancak emekliyi ödeyebiliyor. Neden? Aktif sayı belki fazladır ama belki de şu an bu ekonomik açmazdan dolayı işverenler ya da çalışanların pek çoğu prim yatıramıyor.
Şöyle bir irdelediğimiz zaman kayıtlı olup da prim yatıramayan insan sayısı eğer fazlaysa, bazı tedbirlerin alınması gerektiği inancındayım”.
Soru: Çalışma Bakanlığı da yaptınız siz geçmişte. Emeklilik yaşının yükseltilmesi mi tedbir?
Yanıt: “Şu an mevcut sistemle 25 yıl fiili yatırımınız varsa 50 yaşında emekli olabiliyorsunuz”.
Soru: Örneğin 50 yaşında emeklilik benim kazanılmış hakkımdır ve bunun yukarıya çekilmesine benim iznim yoktur
Yanıt: “Kazanılmış hakkındır da, eğer şimdi 50 yaşında emekli olayım da 5 sene emekli maaşı alayım düşüncesiyle hareket edersen, belki de 5 sene emekli maaşı alamayacak konuma gelirsin, KTHY’de olduğu gibi”.
Soru: Bunun müsebbibi ben değilim ama primlerimi yatırdım 50 yaşında emeklilik hakkım var benim. Şimdi devlet vazgeçip beni 52 yaşında emekli edeceğini söylüyor. Bu nasıl bir hukuk devleti?
Yanıt: “Dünya nasıl ki değişiyor, yaşlar yavaş, yavaş…. Bakınız sağlıkta 65 yaşı ben ısrarla istiyorum, emeklilik yaşı. 65 emekli yaşını ısrarla istiyorum. Nedeni de şu. Çünkü bir klinik şefi, belli bir yaştan sonra o mertebeye geliyor ve tam bir idareci pozisyonuna geldiği anda iki veya üç yıl sonra emekliye sevk ediyorsunuz. Tam verim alacağınız çağda”.
Kademeli geçiş
Soru: Sigortalar daha farklı değil mi?
Yanıt: “Farklı değil. Bakınız. Bizdeki sigorta sistemi çok çok farklıdır. Prim yatırımları açısından çok çok farklıdır, dünyayla kıyasladığınız zaman. Hiçbir dünya ülkesinde, prim yatırarak emekli olup da, emekli olduktan sonra 40 sene emekli maaşı veren veya 30 sene emekli maaşı veren hiçbir kurum yoktur, sistem yoktur.
Onun için kademeli olarak bir geçiş olacaksa, bu geçişin artık yavaş yavaş yapılması lazım”.
Soru: Yapıldı bu ama, tek sosyal güvenlik sistemi var…
Yanıt: “Daha sistemler tam oturmadı”.
Soru: Anayasa mahkemesinden dönmez mi bu düzenleme?
Yanıt: “Eğer gerekçeli olarak ve anayasaya da bakarak yaparsanız, anayasa mahkemesinden dönme diye bir durum olmaz. Hukukçularla birlikte, anayasa mahkemesindeki yetkililerle birlikte olayı görüşerek, hukuka uygun yaparsanız, hukuktan dönmesi de mümkün değil”.
Soru: Ne durumdadır şimdi çalışmalar? Bakanlar Kurulu’nun gündemine geldi mi?
Yanıt: “Yok hayır, gelmedi daha. Bir seferinde sunum yapıldı. İşte şu kadar oynarsa, kademeli geçişte şu kadar tasarruf olur ve çok kısa bir sürede bu açık kapatılır diye bilgi verildi ama yasa tam detaylı olarak önümüze daha gelmedi”.
Soru: Hükümetin bu konuda mutlaka bir hedefi vardır. İşte meclis tatile çıkmadan önce bu yasa geçecek veya gelecek yasama yılına kalacak diye. Nedir burada hedef?
Yanıt: “Bana kalırsa ben, sağlıkta çalışanların bir an önce olmasını istiyorum”.
Soru: Nasıl yapacaksınız onu?
Yanıt: “Kamu Görevlileri Yasası’nın değişmesi lazım. Personel Dairesi de o konuda çalışma yapıyor. Bir an önce geçmesi lazım bana göre.”
Yasa bitiyor
Soru: Doktorların ikinci iş yasağıyla ilgili 60 günlük süre doldu sanıyorum. Neler oluyor o konuda?
Yanıt: “Yasa bitmek üzere. Maliyeyle de görüşmeler sürüyor. Bu hafta içinde yasayı biz bitirmiş olacağız.”
Soru: Özü ne olacak yasanın?
Yanıt: “Çalışan, dışarıda kazandığı kadar belki değil ama içerde de kazanabilecek konuma gelecek. Teşvik edeceğiz. Öğleden sonra randevulu özel hasta bakma gündeme gelecek. Özel müdahale gündeme gelebilir. Tabi ki bunları hukukçu arkadaşlarla ve yetkili mercilerle görüşerek yapıyoruz ve sonlanmak üzeredir”.
Soru: Getireceğiniz teşvik sistemiyle hastanedeki doktor, dışarıda çalışmaya ihtiyaç duymayacak mı, bunu mu demek istiyorsunuz?
Yanıt: “Bence hiç ihtiyaç duymayacak”.
Soru: Fazla iddialı olmadı mı?
Yanıt: “İddialıyım. Bu çalışmayı tek başımıza yapmıyoruz. İlgili sivil toplum örgütleriyle ve sağlıkta ilgili tüm birimlerle birlikte çalışarak yapıyoruz. Onların görüşlerini, düşüncelerini, yazılı olarak, sözlü olarak, toplantıya çağırarak birlikte yapıyoruz. Asgari müştereklerle buluşuyoruz. İyi gidiyor, sıkıntımız yok”.
“Kabine değişikliğinde yetki başbakanındır”
Soru: UBP’deki durumu konuşarak bağlıyalım isterseniz. UBP’de bir kriz yaşandı; tepkili vekiller meclisi kilitledi, sonra da dıştan bakıldığında bu fırtına dindi gibi görüldü. Ama iddialar o ki partide sular durulmuş değil. Önce şunu soralım. Neydi bu tepkili arkadaşlarınızın talebi?
Yanıt: “Kurultayda genel başkanlığa adaylardan biri de bendim. Nasıl ki bir devlet, kurumları, kuruluşlarıyla, yasaları ve anayasasıyla yönlendirilir, siyasi partiler de tüzükleriyle, kurumlarıyla idare edilir, yetkili organlarıyla idare edilir.
Kurultaydaki delege eğer iradesini ortaya koymuş ve demişse ki bu dönem biz bu kararı verdik, hepimiz ona saygı göstermek zorundayız.
Ben o karara saygı gösterdim, partimin ve ülkemin daha ileriye gitmesi için de üzerime düşen görev neyse yapmaya hazırdım ve yapmaya devam ediyorum.
Kabine değişikliğinde ise yetki tamamen başbakandadır. Parti tüzüğünde de budur, parti yetkili organının verdiği yetki de odur, tüzüğe göre.
Başbakan gerek gördüğü anda, gerek istişare ederek, gerekse de etmeden kabine değişikliği yapabilir. Bunun en güzeli, en doğrusu tabi ki istişare ederek, konuşmamın başında da söylediğim gibi, konuşarak, bu işler yapılırsa, belki bunlar hiç olmazdı”.
“Olaylar abartıldı”
Soru: Makam için miydi yani o tepkiler?
Yanıt: “Bence değildi. Elbette ki kimse onu söylemez ama bir iç burukluk olabilir. O iç burukluk çok aleni bir şekilde, belki de arkadaşlardan fazla bir şey çıkmadı ama bazı olaylar çok abartıldı.
Benim bir gün mesela başbakanlığa akşamüzeri uğrayıp da bir görüş alışverişinde bulunmam gerekirdi. Aynı anda bu arkadaşların ikisi de gelecekti. Ertesi gün basında okudum. Ahmet Kaşif arabulucu mu oldu diye. Öyle bir şey olmadı. Ben herkesle konuşurum. Bir sıkıntı varsa konuşarak sıkıntıların aşılmasından yanayım. Eğer konuşursak en güzelini buluruz. Konuşmazsak, gazetelerle, mecmualarla veya televizyonlarla haberleşirsek, hiçbir yerde buluşamayız.
Buradan herkese tavsiyem, siyasi hayatta bulunan herkese ve siyasi hayata atılmak isteyen herkese, çok küçük bir tavsiyem olacak. Hiçbir sıkıntınızı kendi kendinize değil, karşınızdakilerle konuşarak, tartışarak atlatırsanız, en büyük siz olursunuz”.
Soru: Sonuçta UBP’de son durum nedir?
Yanıt: “Kol kola, omuz, omuza, öncelikle ülkeyi daha refah, daha mutlu günlere götürmek, ülke insanının yaşam şartlarını daha üst düzeylere çekmek.
Kırgınlık varsa da herkes o kırgınlığı içinde saklar, eğer bana karşı da bir şeyi varsa, günü geldiğinde bana sorar”.