Türkiye’de 2 Mart’ta koronavirüs yeni vaka sayısı 56 bini aşarken 189 kişi hayatını kaybetti. Bu tablonun açıklandığı sıralarda ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bireysel önlemlerde gevşemeyi duyurdu. Buna göre açık alanlarda maske takmak artık zorunlu değil. Kapalı alanlarda ise mesafe ve havalandırma uygunsa maske çıkartılabilecek. Toplu taşıma ve tiyatro gibi alanlarda zorunluluk sürecek. Bunun yanında stadyumlara giriş de dahil olmak üzere HES kodu sorulması uygulamasına son verildi. Eğitimde ise daha önce iki vakanın çıktığı sınıfların bir süreliğine kapatılması uygulaması durduruldu. Vaka izole edilip eğitim devam edecek.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) İkinci Başkanı Doç. Ali İhsan Ökten ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Alpay Azap atılan bu yeni adımları DW Türkçe’ye değerlendirdi.
"Açık havada da kapalı ortamda da yanlış"
Her iki uzman da kapalı alanlarda maske zorunluluğunun gevşetilmesini olumsuz karşılıyor. Doç. Ökten halihazırda pek çok mekanda mesafeye ya da havalandırmaya dikkat edilmediğini söylüyor, bunun bir inisiyatife bağlanmasını da sağlıklı görmüyor. Prof. Azap ise benzer noktalara vurgu yaparken yalnızca mesafe ve havalandırmanın değil, bir mekanda geçirilen sürenin de önemli olduğunu ifade ediyor. Azap, "Siz mesafeyi iyi ayarlarsınız, havalandırmayı da iyi yaparsınız. Ancak insanlar aynı ortamda sekiz saat bir arada kalırsa az sayıda virüsle bile kişi hastalanabilecektir" diyor.
Azap ve Ökten’e göre açık alanlarda maske zorunluluğunun kaldırılması da sorun teşkil ediyor. Prof. Azap bu kararın bölgesel bir şekilde alınması gerektiğini savunuyor. Örneğin yüksek vaka görülen şehirlerde bu uygulamaya gidilmesi gibi. Doç. Ökten ise "Mesela İstanbul’da İstiklal Caddesi gibi sıkışık alanlar oluyor. Buralarda ben maskenin takılması taraftarıyım" diyor.
"HES caydırıcıydı"
Mekanlara girişlerde HES kodu sorulmamasıyla ilgili olarak Prof. Azap şu değerlendirmeyi yapıyor: "Uygulama sırasında zorlukları oluyordu. Pek çok müessese bunu kontrol etmiyordu ancak en azından bir caydırıcılık taşıyordu. Bir insan karantina altındaysa AVM’ye gitmeye çekiniyordu. Şimdi böyle bir korku da olmayacak. İnsanlar hasta olduğunu bile bile dolaşacak."
Doç. Ökten ise okullardaki yeni uygulamayla ilgili endişelerini dile getiriyor. Daha önce okulların açılması kararında halk sağlığı bilimine riayet edilmediğini öne süren Ökten, bu uygulamanın da aynı şekilde bilimsel ölçütlerden uzak olduğunu savunuyor.
"Bilim Kurulu’nun bazı üyeleri karşı çıktı"
Doç. Ökten önemli bir iddiayı da paylaşıyor: "Bize gelen bilgiler bazı Bilim Kurulu üyelerinin bu kararlara karşı olduğu yönünde. Ama onlar da bugüne kadar herhangi bir açıklama yapmadılar. Artık bilim insanı kimliğiyle, karşı oldukları kararlar hangileri, bunları açıklıkla anlatmaları lazım. Yoksa Bilim Kurulu’nda kalmalarının da bir anlamı yok. İstifa etmeleri gerekir."
Salgının ilk yedi ayında Bilim Kurulu’nda yer alan ancak daha sonra Kurul’dan ayrılan Prof. Alpay Azap ise bu iddianın doğru olabileceğini söylüyor. KLİMİK Derneği Başkanı Prof. Serap Şimşek Yavuz’un da Bilim Kurulu’nda olduğunu hatırlatan Azap, "Biz geçen hafta dernek olarak tedbirlerin gevşetilmemesi konusunda görüşlerimizi açıkladık. Serap Hoca da bu görüştedir" diyor. Azap, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, "Bilim Kurulu tavsiye kuruludur, kararı idare verir" anlamına gelen açıklamasını hatırlatıyor.
Önlemler hangi koşullarda gevşetilmeliydi?
Tüm bu tartışmalar yaşanırken Doç. Ökten, yoğun bakımların henüz alarm verici bir seviyede olmadığını ifade ediyor. Bazı değerlendirmelere göre hal böyle olunca önlemlerin gevşetilmesi makul karşılanıyor. Prof. Azap ise bu değerlendirmeye şu yanıtı veriyor: "Önlemleri aşamalı bir şekilde gevşetirseniz mantıklı olabilir. Ancak hepsini birden yaparsanız yoğun bakım yükünün artmayacağını garanti edemezsiniz. Aslında yaptığınız her yeni uygulamanın sonuçlarını görüp buna göre strateji geliştirmek gerekiyor."
Prof. Azap’a göre önlemlerin gevşetilebilmesi için iki koşulun sağlanması gerekiyor. Birincisi her yüz bin kişide yüz vaka veya altının görülmesi. Omicron varyantı daha hafif seyrettiği için bu sayının biraz aşılabileceğini belirten Azap, "Ancak bu 100 binde 300 ya da 100 binde 500 olmamalı" diyor. Salgınla ilgili verilerden analizler yapan ODTÜ İstatistik Bölümü Araştırma Görevlisi Ozancan Özdemir’in DW Türkçe’ye verdiği bilgiye göre bu sayı şu anda 100 binde 512.
Prof. Azap’ın öne sürdüğü ikinci koşul ise bağışıklık seviyesi. Omicron’a karşı bağışık sayılmak için üç doz mRNA aşısı olunması ve üçüncü dozun son altı ay içerisinde olunması gerektiğini ifade eden Prof. Azap, "Bu açıdan baktığımız zaman Türkiye’deki bağışıklık oranı yüzde 40 civarında" diyor. Doç. Ökten ise önlemleri gevşetebilmek için tam aşılıların oranının yüzde 80 olması gerektiğini, bunun kendi hesaplamalarına göre yüzde 32 olduğunu dile getiriyor.
Dünyada durum nasıl?
Peki dünya maske konusunda ne yapıyor? Ülkeler maske takma zorunluluğu uyguluyor mu?
Açık havada maske takmanın zorunlu olmadığı Almanya’da 20 Mart’tan sonra pek çok koronavirüs önleminin kaldırılması planlanıyor. Ancak kapalı mekanlarda ve toplu taşımada maske zorunluluğu sürecek. Üç doz aşı oranının yüzde 56 civarında olduğu ülkede günlük vaka sayısı 200 binlere, günlük ölüm sayısı ise 250’lere ulaşıyor.
Fransa’da da aynı şekilde açık alanlarda maske takma zorunluluğu bulunmuyor. Kapalı alanlardaki maske zorunluluğu ise 28 Şubat itibarıyla kaldırıldı. Ancak bu mekanlara girişte aşı pasaportu isteniyor. Ülkenin günlük vaka sayısı 50 bine, günlük ölüm sayısı ise 200’e yakın seyrediyor. Üç doz aşı oranı ise yüzde 52 seviyesinde.
İngiltere koronavirüs önlemlerini kaldırmakta en cömert davranan ülkelerden bir tanesi. İngiltere’de açık havada maske takmak zorunlu değil. Toplu taşımada da maske zorunlu tutulmuyor ancak bu yönde öneriler yapılıyor. Ülkede üç doz aşı oranı yüzde 56 seviyesinde. Günlük vaka sayısı 40 binler, ölümler ise 50’ler civarında seyrediyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) açık havada maske takma zorunluluğu bulunmuyor. Kapalı mekanlarda ise durum eyaletten eyalete değişiyor. Üç doz aşılamanın yüzde 28 olduğu ülkede günlük 50 bin vaka görülürken her gün bin beş yüzün üzerinde kişi hayatını kaybediyor.