ANKARA -Enstitü, özellikle çocuk hastaların yüksek miktarda radyasyona maruz kalma riskine karşı, çok sayıdaki merkezde hem görüntü kalitesini arttıracak, hem de radyasyon dozunu düşürecek tekniklerin öğretilmesi için bir projeye başladı. Enstitü, ilgili kuruluşlara radyasyon ölçümleri de yapacak.
Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Doğan Bor, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son yıllarda tanısal radyolojideki en önemli gelişmelerden bir tanesinin film banyo sistemlerinin yerini almaya başlayan digital radyoloji sistemleri olduğunu ifade etti.
Bu sistemlerde görüntülerin filmin yerini alan özel bir dedektör ile elde edildiğini ve değerlendirmelerin de bilgisayarda yapıldığını anlatan Bor, yeni nesil bu sistemlerle banyo işleminin sona erdiğini söyledi.
Filmlerin ise ışınlama şartlarına karşı son derece hassas olduğunu dile getiren Bor, bu teknikte görüntülerin istenilen kalitede çıkmayabildiğini, bu durumda hastaya yeni film çekilerek, ilave radyasyon verildiğini anlattı.
Basit radyolojik incelemelerdeki radyasyon dozlarının çok düşük olduğunu, ancak tekrarlanan film çekimlerinin gereksiz radyasyon doz artışına ve ekonomik kayıplara neden olduğunu bildiren Bor, şunları kaydetti:
''Yeni nesil dedektörlerdeki önemli bir üstünlük ışınlama şartlarının film tekniği kadar hassas olmaması ve bilgisayarda gerçekleştirilen iyileştirme teknikleri ile bazı hataların ortadan kaldırılabilme olanağıdır. Ancak ışınlama şartlarındaki geniş tolerans her ne kadar tekrar çalışmalarını önlese de, her incelemede hastalara film tekniğine göre çok daha yüksek radyasyon verilmesine neden olabilmektedir. Yeni nesil dedektörlerin bir çok üstünlükleri olması yanında, kalibrasyon ve kalite kontrolleri çok daha büyük önem arz eder. Bilhassa eski X-ışın sistemlerine yeni donanımların eklenmesi ile elde edilen digital sistemlerde durum daha da kritiktir.''
-''ÇOK DEDEKTÖRLÜ BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİLER''-
Prof. Dr. Bon, Türkiye'de sıklıkla kullanılmaya başlanan çok dedektörlü bilgisayarlı tomografi sistemlerinde hastaya verilen radyasyon miktarını önemli ölçüde etkileyen teknik parametrelerin bulunduğunu bildirdi.
Bu sistemleri kullanan teknikerlerin yeterli eğitim almaması durumunda hastaya verilen radyasyon dozlarında birkaç kata varan artışların söz konusu olabildiğini ifade eden Bor, bu durumun özellikle kardiyak amaçlı tomografi sistemlerinde daha önemli olduğunu söyledi.
-EN ÖNEMLİ İNCELEMELER ÇOCUKLARDA-
Radyoloji incelemelerinde en önemli hususun çocuk hastaların incelemeleri olduğunun altını çizen Bor, ''Kullanıcılar, yetişkinler için hazırlanmış ışınlama tekniklerini hiçbir şekilde çocuklara uygulamamalı, mutlaka daha düşük radyasyon dozu veren özel çekim tekniklerini kullanmalıdır'' dedi.
Bor, yeni nesil sistemlerde hastaların, özellikle de çocuk hastaların yüksek miktarda radyasyona maruz kalma riskinin artması nedeniyle enstitülerinin iki önemli proje başlattığını bildirdi.
Bu projelerin amaçlarının hem digital dedektörlerde, hem de çok dedektörlü tomografilerde hastaya verilen radyasyon dozlarının ve görüntüleme sistemlerinin performanslarının ölçülmesi olduğunu belirten Bor, sınırlı sayıda sistemde yaptıkları ön ölçümlerde kalibrasyonu yapılmamış bazı sistemlerde yüksek radyasyon dozları saptadıklarını ve söz konusu çalışmaların çok daha geniş bir yelpazede yapılması kararını aldıklarını duyurdu.
Bor, bu projelerde en önemli amaçlarının söz konusu yeni nesil görüntüleme sistemlerinde hastalara verilen radyasyon dozlarını saptamak ve minimum hasta radyasyon dozu-optimum görüntü kalitesi sağlayacak teknikleri kullanıcılara aktarmak olduğunu kaydetti. Projenin başlangıç aşamasında talep eden sınırlı sayıdaki kuruluşa ücretsiz radyasyon dozu ve görüntü kalitesinin ölçümünü yapacaklarını belirten Bor, daha sonra bu çalışmalarını geniş kapsamlı hizmet olarak sunmayı planladıklarını söyledi.
Enstitülerinin konuya ilişkin alt yapı ve insan gücüne sahip olduğunu vurgulayan Bor, elde edilen sonuçların uluslararası çerçevede değerlendirilebilmesi için ABD John Hopkins ve Belçika Leuven Üniversiteleri ile ortak ölçüm protokolleri hazırladıklarını da belirtti.
Toplumda bazen radyasyona karşı aşırı bir korku, bazı durumda ise tam tersine hekim muayenesinde tomografi talebinin olmaması halinde bir eksiklik hissedilmesi gibi durumlar yaşanabildiğine işaret eden Bor, hatta bu durumda bazen hastaların ısrarcı davranışlarının bile bulunduğunu anlattı.
Bilgisayarlı Tomografi dahil tüm tanısal incelemelerde kullanılan radyasyon miktarlarının aslında düşük seviyede radyasyon olarak kabul edildiğini ve bu dozun insan sağlığına olumsuz etkisini biyolojik olarak kanıtlayan bilimsel bir çalışmanın bulunmadığını söyleyen Bor, şunları kaydetti:
''Bu düşük doz etkileri, radyasyonun insan sağlığına olan etkisinin bilindiği yüksek doz çalışmalarından matematik hesapları ile çıkarılmakta ve genelde olasılıklarla ifade edilmektedir.
Yüksek doz çalışmaları için en önemli kaynak Japonya da ki nükleer bomba etkisinde kalan insanlardan elde edilen bilgilere dayanmaktadır. Medyada yer alan ve bazı akademisyenler tarafından da verilen haberler bazen toplumumuzda çok hatalı anlamalara neden olmaktadır.
Herhangi bir radyolojik inceleme için ''bu ? incelemesinde ki radyasyon kanser yapar'' şeklinde bir ifade kullanılması son derece yanlıştır. Ancak kanserin olasılığından söz edilebilir, bu risk dile getirilirken mutlaka yaşamın diğer riskleri ile karşılaştırma yapılmalıdır.''
-''GÖRÜNTÜLÜMEDEKİ RADYASYON DOZLARI''-
Doğan Bor, bir akciğer filmi çekilmesinde radyasyona bağlı olarak ortaya çıkan kanser ihtimalinin milyonda 1-2 olduğunu, bir başka deyişle söz konusu filmi çektiren bir milyon kişiden sadece birkaçının radyasyon nedeni ile ilave kanser olma riskinin bulunduğunu anlatan Bor, şu bilgileri verdi:
''Burada anlaşılması gereken nokta bu 1-2 kişinin kansere yakalanma olasılığıdır, yoksa kesinlikle kanser olacakları anlamı çıkarılmamalıdır. Ancak birlikte verilmesi gereken diğer bilgi, bu 1 milyon kişiden 400 bin insan diğer nedenlerle kansere yakalanacak ve 200 bin- 250 bin kişi kurtulamayarak ölecektir. Radyasyonun ilave katkısı ise yüzde 0.5 -1 arasındadır. Bu yüzde rakamlar Amerika ve Avrupa'daki bazı ileri ülke istatistikleridir.
Ülkemiz için bu rakamlar tam olarak bilinmemekle beraber kansere yakalanma riskini yüzde 17- yüzde 20 arasında olduğu belirtilmektedir. Kanserin artış göstermesinde bir neden de, esasında istatistiklerin daha güvenilir hale gelmesi ile söz konusu yüzdelerin ileri ülkelerdeki rakamlara yaklaşmasıdır. Daha yüksek radyasyonun kullanıldığı tekniklerde kuşkusuz riskler daha fazladır ve örneğin BT incelemesinde ki olasılığın, gene incelemeye bağlı olarak, 10 mSv doz alan bir kişinin kanser riski iki bin kişide birdir.''
Bor, radyasyon kullanımının gelişen teknoloji ile artarak devam edeceği ve binlerce insanın yarar sağlayacağının şüphesiz olduğunu belirterek, ''Unutulmaması gereken en önemli husus, haklı nedenlerle yapılan radyolojik incelemelerin hayat kurtarmasıdır'' dedi.
Prof. Dr. Doğan Bor, medikal görüntülemelerde, toplumun bilinçlendirilmesi gerekliliğine işaret ederek, bu konuda nitelikli personel istihdamının da kaçınılmaz olduğunu belirtti. Bor, ''Başta hekimler olmak üzere her seviyedeki kullanıcıların eğitimleri daha da kritik hale gelmiştir. Bilhassa cihazın montajı ve teknik servisini yapan teknik elemanların sistemlerin kalibrasyonlarında azami hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir'' dedi.
Akademisyenlerin kamuoyu açıklamalarında çok dikkatli olmaları gerektiğini de vurgulayan Bor, topluma radyasyon konusunda verilen bilgilerin kafa karıştırmayacak, radyofobi yaratmayacak şekilde olması gerektiğini, konuya ilişkin yanlış anlaşılmaların sonuçlarının daha vahim durumlar ortaya çıkaracağının unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.