Medimagazin logo

“Önce ‘kendine’ zarar verme!”

Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni Dr. İbrahim Ersoy'un Sağlık-Sen Dergisinin son sayısında yayınlanan yazısı...
“Önce ‘kendine’ zarar verme!”
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Hekimlerin tıp fakültelerindeki öğrencilik dönemlerinde ve daha sonraki hayatlarında, hekimlik mesleğinin ilkeleri kabul edilen birkaç söz vardır. Tıbbi teknoloji veya sağlık politikalarının değişmesiyle birlikte belki bu cümlelerin anlamlarını kaybetmeleri, politika yapıcıların veya sağlık sektöründeki karar vericilerin tekrar sorgulaması gereken ilkelerdir.

 

Tababet hayatımızda en çok duyduğumuz veya hissettiğimiz birinci cümle “Hastalık yoktur, hasta vardır” ilkesidir. Bu ilkenin günümüz sağlık hizmetlerinin karmaşıklığında anlamını yitirmesi, hatta “sadece hastalık vardır, hasta yoktur” şekline dönüşmesi, hastanın isminin bile öğrenilmeden tedavi edilmeye çalışması, modern tıbbın büyük çıkmazlarındandır.

 

Yine tıp fakültesinde her zaman sözlenen ve bir diğer kulağımıza küpe olan ilke ise "Primum Nil Nocere" yani "Önce Zarar Verme" ilkesidir. Peki bu ilke günümüzde nasıl bir değişime uğradı?

 

Bilindiği gibi tıbbi hatalar yıllardan beri yazılı ve görsel basınımızın sürekli ilgisini çekmiş, hastasına “zarar” veren doktorlar sürekli hedef tahtasına oturtulmuş, çoğu zaman sistemin yetersizlikleri sorgulanmadan hekimler dar ağacında sallandırılmıştır. Basındaki tıbbi haberler hazırlayanlardaki yetersizlikler de bunun üzerine eklenince, komplikasyonlar da “tıbbi hata” mahiyetinde değerlendirilmiş, amaç “üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” olduğundan, başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları sürekli “basın şiddeti”ne maruz kalmıştır.

 

Günümüzde de bu durum değişmiş değil, hatta olanca hızıyla yaygınlaşarak sürmektedir. Her hafta “tıbbi hata” adı altında haberler sürekli basında çıkarken, şimdi de bunun üzerine binlerce liralık hatta milyon liralık tazminat istemleri oturmuştur.

 

Amacım hekimlerin veya diğer sağlık çalışanlarının “hiç hatası yok” demek değil, sadece yapılan tıbbi hataların (komplikasyonların değil) bir sistem içinde değerlendirilmesi, ceza verilecekse bunun da belli kriterler çerçevesinde belirlenmesidir. Hastalık çeşitliliğinin arttığı, hekimlerin neredeyse hastalık düzeyinde branşlaştığı, tıbbi bilgi yarılanma süresinin iyice azaldığı, tıptaki gelişmelere rağmen hastalık tedavilerinde gri alanların arttığı günümüzde, sağlık hukukunun geliştirilmesi ve hatta sağlıkla ilgili ihtisas mahkemelerinin kurulması kaçınılmazdır.

 

Sağlık çalışanları ve özelde hekimler olmak üzere hastaların, basının, şimdi de mahkemelerin baskısıyla artık “Önce zarar verme” ilkesi bir hekim için “Önce ‘kendine’ zarar verme” şekline dönüşmeye başlamıştır.

 

Son günlerde sağlık kamuoyunda “defansif tıp” teriminin giderek yaygınlaşması, hekimlerin üzerlerinde hissettikleri baskıdan dolayı kompleks hastalara veya zor vakalara değil, rutin hastaları tedaviye yönelmeleri daha çok gündem olmaya başlamıştır.

 

Defansif tıpla hekimler arasında yaygınlaşan “Önce hastaya zarar verme” değil, “Önce kendilerine zarar verme” düşüncesi de bilimsel araştırmalarla da ortaya konmuştur.

 

 

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olan Dr. Yusuf Aynacı tarafından yazılan uzmanlık tezinde, hekimlerde defansif tıp uygulamaları araştırıldı. 2008’de Konya’da yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, hekimlerin yüzde 79’u yeni TCK sonrası hekimlik uygulamalarında tedirginlik hissettiklerini belirtirken, üç hekimden biri kompleks medikal problemleri olan hastalardan kaçındıklarını belirtiyorlar.

Araştırma sonucuna göre, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki kamu hastanesi hekimlerinin, cerrahi branş hekimlerinin, acil servislerde çalışan pratisyen hekimlerin, haklarında malpraktis davası açılanların, malpraktis sigorta poliçesi yaptıranların, yeni TCK’nın yürürlüğe girmesinden sonra hekimlik uygulamalarında tedirginlik hissedenlerin ve her an bir malpraktis davası ile karşılaşma riskini yüksek görenlerin defansif tıp uygulamalarını daha fazla uyguladıkları belirlendi.

 

Araştırma kapsamında ankete yanıt veren 760 hekimden 94’ü (yüzde 12) hakkında, tıbbi malpraktis iddiası nedeniyle en az bir defa dava açıldığı tespit edildi. Tüm dava edilenler içindeki en yüksek dava edilme oranları ortopedi ile kadın hastalıkları ve doğum (yüzde 16) branşlarında gerçekleşti. Bunu pratisyen acil servis hekimliği (yüzde 15), genel cerrahi (yüzde 7), dahiliye (yüzde 7), çocuk hastalıkları (yüzde 6) izledi.

 

Anket sonuçlarına göre, tıbbi malpraktis davası açılan hekimler, tıbbi performanslarının daha fazla azalacağını, dava ile karşılaşma risklerinin daha fazla olduğunu belirtti. Bu hekimler ayrıca, yeni TCK’dan daha fazla tedirgin olduklarını, defansif tıp uygulamaları gerçekleştirdiklerini, daha fazla tetkik istediklerini, daha fazla ilaç yazdıklarını, daha fazla konsültasyon istediklerini, daha fazla endikasyonsuz hasta yatırdıklarını, kayıtları daha detaylı tuttuklarını ve görüntüleme tetkiklerini daha sık istediklerini ifade ettiler.

 

Hekimlerin yüzde 79’u, hekimleri de ilgilendiren yasal düzenlemelerle yürürlüğe giren yeni TCK’dan sonra hekimlik uygulamalarında tedirginlik hissettiğini kaydetti. Hekimlerin yüzde 40’ı tıbbi malpraktis davası ile karşılaşma riskini son derece yüksek görürken, yaklaşık dört hekimden sadece biri (yüzde 27) bu riskin kendisi için yüksek olmadığını söyledi. Haklarında açılacak tıbbi malpraktis davasının hekimlik performanslarını azaltacağını belirtenlerin oranı yüzde 84 olarak tespit edildi. Acil tıp uzmanlarının tamamı, acil servis pratisyen hekimlerin yüzde 90’ı dava sonrası performaslarının azalacağını belirtirken, dahili tıp bilimlerinden yüzde 96’lık en yüksek yüzde ile yanıt veren kardiyoloji uzmanları oldu.

 

Yine ankete katılan hekimler, “Tıbbi malpraktis sigortası yaptırmanız hekimlik uygulamalarınızı daha rahat yapmanızı sağlar mı?” sorusuna yüzde 34 oranında “kesinlikle evet” ve “evet” derken, yüzde 38 oranında “kesinlikle hayır” ve “hayır”, yüzde 27 oranında “kararsızım” yanıtını verdi. Her beş hekimden üçü, sigortanın yeteri kadar korumadığını sözlü olarak belirtti.

 

Hekimlerin yaklaşık üçte biri dava etme olasılığı yüksek hastalardan ve kompleks medikal problemleri olan hastalardan kaçındıklarını bildirdi. Hekimlerin yüzde 37’si komplikasyonları yüksek tedavilerden uzak durduklarını, yüzde 24’ü tedavi olanakları bulunduğu halde riskli hastaları her zaman ve çoğu zaman sevk ettiklerini söyledi.

 

Bu araştırmadan çıkan sonuçlar iyi değerlendirildiğinde görülecektir ki, tıbbi hataların ve komplikasyonların hem basın, hem hasta, hem de mahkemelerce bu şekilde yorumlanmaya devam ettiği sürece, defansif tıp giderek daha da yaygınlaşacak, hekim hastayı karşısına aldığında “Önce nasıl kendime zarar vermem” düşüncesi iyiden iyiye hekimlerin zihninde yerleşecektir.

 

Tüm bunların dışında sağlık politika yapıcılarının 2 konuya daha dikkat etmesi gerekiyor: Hasta hakları ve performansa yönelik ücret ödemesi.

 

Hekimlere performansa yönelik ücret ödemesi her ne kadar daha sonra hizmet kalite standartlarının geliştirilmesine yönelmiş olsa da temel algı “nitelik” değil “nicelik”tir. Özellikle daha çok komplike hastaların başvurduğu üniversite ve eğitim hastanelerinde de bu sistemin uygulanması, ilerde bu hastaların “ortada” kalma riskini doğurabilir. Bu nedenle eğitim ve araştırmanın olduğu bu hastanelerde, farklı bir ücretlendirme sisteminin uygulanması gerekmektedir.

 

Sağlık Bakanlığının son yıllarda yoğun bir şekilde gündemde tuttuğu “Hasta hakları” uygulaması da, ne hasta ne de hekim tarafından “birleştirici” bir kavram olarak algılanmamış, hekimle hastanın “arasını” açmıştır. Hasta haklarına karşı bu kez hekim kamuoyu “hekim haklarını” gündeme taşımaya başlamış, sonuç olarak “hak” yerine “düşmanlık” başlamıştır. Bu uygulamanın da sağlıkta politika yapıcılar tarafından tekrar değerlendirilmesi, sorumlulukların gündeme getirilmesi ve belki de “sağlık hakkı” kavramının birleştirici etkisinden yararlanılması gerekmektedir.

önce zarar verme
primum nil nocere
hipokrat
tıp
felsefe
Yorum (3)
Dr.Cevdett
İbrahim bey umarım bu çalışmayı sağlık bakanı ve bakanlığın ilgili birimleri ile paylaşmıştır.
0
Cevapla
op.dr.
son zamanlarda medimagazinde okuduğum en anlamlı yazılardan birisi.ibrahim beyi bu cesur yazısından dolayı kutluyorum.ancak konya da yapılan çalışmadaki defansif tıp ile ilgili oranların gerçekte daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
0
Cevapla
RKTR
Öğrenci arkadaşlarımın isteği üzerine, konuyla ilgili medimagazin’den bazı linkler veriyorum. Benim durumuma bile rahmet okutacak olaylar olmuş. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-hapse-girme-korkusundan-riskli-ameliyata-girmiyorlar-1-11-32287.html http://www.medimagazin.com.tr/hekim/hukuk-etik/tr-hekimden-hakim-karsisinda-komplikasyonlu-savunma-2-17-30510.html http://www.medimagazin.com.tr/hekim/hukuk-etik/tr-hekime-acilan-dava-sayisi-artti-2-17-32177.html http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/okuyucudan/tr-bir-doktorun-meslegini-birakisinin-sebepleri-1-79-34503.html http://www.medimagazin.com.tr/hekim/genel/tr-once-kendine-zarar-verme-2-12-35605.html http://www.medimagazin.com.tr/hekim/genel/tr-doktorlar-korkudan-ha-bire-test-istiyor-2-12-30086.html http://www.medimagazin.com.tr/hekim/saglik-bak/tr-doktor-ve-bakanlik-aleyhine-rekor-miktarda-dava-2-13-13564.html
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir