MEDİMAGAZİN - Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleştirilen ve "The BMJ" dergisinde yayınlanan geniş kapsamlı bir araştırma, cerrahi işlemler sonrası cinsiyet uyumu ve ölüm oranları arasındaki ilişkiyi inceledi. Araştırmada, cerrah ve hasta arasındaki cinsiyet uyumunun (aynı cinsiyetten olmalarının), cerrahi sonrası ölüm oranları üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı tespit edildi.
Hasta ve cerrah arasındaki cinsiyet uyumu ele alındı
Genellikle, hasta ve hekim arasındaki cinsiyet uyumu daha yüksek kaliteli bakım süreçleri ve iyileştirilmiş hasta sonuçlarıyla ilişkilendirilir. Ancak, bu çalışma cerrahi prosedürler sonrası hasta ve cerrah cinsiyet uyumunun etkilerini özel olarak ele aldı.
Araştırmacılar, ABD'de Medicare kapsamındaki yaklaşık 3 milyon yaşlı hastanın verilerini inceledi. Bu hastalar 2016 ve 2019 yılları arasında kalp damarı baypas cerrahisi, diz veya kalça değişimi, histerektomi, karaciğer veya akciğer rezeksiyonu ve tiroid ameliyatı gibi yaygın cerrahi işlemlerden birini geçirmişlerdi. Cerrahi sonrası ölüm, operasyondan sonraki 30 gün içinde gerçekleşen ölüm olarak tanımlandı ve hasta karakteristikleri, cerrah karakteristikleri ve hastane etkileri dikkate alınarak ayarlamalar yapıldı.
Kadın cerrahlar daha düşük hasta ölüm oranlarına sahipti
Araştırmanın bulgularına göre, acil ve elektif (planlı) prosedürler için ayarlanmış 30 günlük ölüm oranları, cinsiyet uyumlu ve uyumsuz cerrahlar arasında benzerdi. Elektif prosedürlerde kadın cerrahlar, erkek cerrahlara göre biraz daha düşük hasta ölüm oranlarına sahipti, ancak acil ameliyatlarda cinsiyet arasında fark gözlemlenmedi.
Bu küçük farkın nedenleri arasında kadın cerrahların klinik rehberlere daha fazla uyum göstermesi, iletişimde daha başarılı olması ve ameliyat sonrası bakıma daha fazla dikkat etmesi gibi faktörler olabilir. Elektif cerrahiler, hastaların kendi cerrahlarını seçmelerine izin verirken, acil durumlarda hastalar nöbetçi cerrahlara atanır.
Araştırmacılar, bu gözlemsel çalışmanın neden-sonuç ilişkisi kuramadığını ve sonuçların kültürel ve sosyal etmenlerden etkilenmiş olabileceğini vurguladılar. Bulunan sonuçların daha genç nüfuslara, daha az yaygın prosedürler geçiren hastalara veya diğer ülkelerdeki hastalara uygulanamayabileceğini belirttiler.