Asistan eylemlerini değerlendiren kadın hastalıkları ve doğum asistanı hekimler, sorunlar aynı olmasına rağmen eylemlerin yeni yeni yapılmasını, gelecek kaygısının ön plana çıkmasına bağlıyor
Kadın hastalıkları ve doğum asistanları, asistan eylemlerinden hocalarıyla olan ilişkileri ve mesleki sorunlarına kadar birçok konuda görüşlerini paylaştı. Eğitimlerini yeterli bulmayan, gelecek kaygısı taşıyan asistanlar, branşlarının içerdiği riskler nedeniyle Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS)’nda artık daha az tercih edildiğini belirtiyor. Asistanlar, Sağlık Bakanlığının yayımladığı asistan genelgesinden ve benzer sıkıntılar yaşayan hocalarının desteğinden ise memnunlar.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinden Ast. Dr. Burçin Karamustafaoğlu, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesinden Ast. Dr. Yusuf Taner Kafadar ve Rize 82. Yıl Devlet Hastanesinden Uzm. Dr. Funda Göde, Antalya’da düzenlenen 9. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde Medimagazin Genel Yayın Yönetmeni Dr.İbrahim Ersoy'un sorularını yanıtladı.
Son zamanlarda 9 Eylül Üniversitesi ile başlayan, daha sonra Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle devam eden, asistanlarla ilgili bir hareketlenme var. Şu ana kadar da bu görülmemiş bir şeydi. Siz bu hareketliliği neye bağlıyorsunuz?
B.K: Birçok şeye bağlamak mümkün, sorunlarımız tek değil. Eğitim için fakültelere geliyoruz, ama maalesef çoğumuz göre göre, duya duya bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Halbuki ideali böyle değil. İkinci olarak ekonomik sorunlar çok ön planda. Bu kadar nöbete, eğitime, iş yüküne rağmen çok az para kazanıyoruz. Bu koşullarda kimse yaşamak istemiyor. Bunlar en büyük dertlerimiz.
Daha önce de bu sıkıntılar vardı, ama asistanlarda hareketlenme yoktu. Asistanları harekete geçiren şey sizce ne?
B.K: Gelecek kaygısı ön plana çıktı. Birkaç yıldır kanunlar değişti, mecburi hizmet aileleri böldü. Bütün bunlar insanlarda bir huzursuzluk yarattı. Önceki sebepler de eklenince, bunlar fitili ateşlemiş olabilir.
Bu durumun sebebi ne olabilir? Siz yeni uzman oldunuz, mecburi hizmettesiniz. Ama şu ana kadar asistanlar arasında böyle bir durum yoktu.
F.G: Asistanlar, uzmanların ve hocaların da çalışma şartlarını görüyorlar. Kadın-doğum hekimleri açısından konuşursam, hekimler geleceği karanlık görüyor. Malpraktisle ilgili yoğun eleştiriler var. Bu kadar az ücret alıp, “Herhangi bir dava durumunda talep edilen tazminatı karşılayabilir miyim” diye düşünüyorlar. Mesai saatleri çok yoğun. O yüzden beklentileri çok karşılamıyor. Asistanların, uzman olunca da bunların değişmeyeceği düşüncesiyle harekete geçtiklerini düşünüyorum.
Siz Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Asistan Hekim Temsilci Komisyonu üyesisiniz. Sizce bu durumun sebepleri neler oldu?
Y.T.K: Eskiden de asistanlık eğitimi hocalar tarafından sıkı şekilde uygulanıyordu, ama artık üstümüzdekilerin de gelecek kaygısı ve performansla ilgili kaygıları, bu sefer asistanları “eğitim alamama” endişesiyle birlikte araştırmaya, başka yollardan diğer üniversitelerle ya da yurt dışında nasıl çalışıldığına dair arayışlara yönetti. Bu arayışların sonucunda, artık insanlar çok kolay ulaşabiliyor, ki yurt dışındaki bir asistan bizim çalışma koşullarımıza sahip değil. Kendi kliniğimiz için, bir asistan ortalama 36-40 saat çalışabilirken, yurt dışında hiçbir asistan bu kadar uzun süre tek bir mesaiye bile kalmıyor. Türkiye’de cerrahi kliniklerde asistanlığa gün aşırı nöbetlerle başlanıyor. Bunlar temel sorunlar ama, tabii ki Bakanlığın özellikle direkt asistanlarla ilgili genelge yayımlaması da olumlu bir gelişme.
Bu hareketlilikle birlikte asistanlar artık farkındalık yaratmaya başladı. Yeterli eğitime ulaşamadığını düşünen asistan, Bakanlığın yayımladığı genelgeyle artık destek gördüğünü düşünüyor. Daha güzel çalışma koşullarının sağlanabileceğinin farkında.
Son asistan eylemlerinde sadece cerrahi branş asistanları mı öne çıktı, yoksa genel olarak tüm asistanlar mı seslerini duyurmaya çalıştı?
B.K: Onların da koşulları muhakkak zordur. Onlar da nöbet ertesi çalışıyordur, ekonomik olarak üç aşağı beş yukarı bizimle aynı durumdadırlar. Ama bizim farklı yönlerimiz, hem nöbetlerimizin çok hem de nöbet yoğunluğumuzun fazla olmasından kaynaklanıyor. Örneğin; dermatologlar da bizim gibi günaşırı nöbet tutuyor olabilirler, ama onlar gece yarısı ölümcül ameliyatlar yapmıyorlar. Çoğu branşın aldığı riskler bizim gibi yüksek değil. O yüzden o branşların bu eyleme destek vermemesi anlaşılabilir. Bir de bence huyun da önemi var. Genelde tepki vermeye meyilli, biraz daha dişli insanlar daha cerrahi branşlar. Biraz daha mülayim insanlar farklı branşlara yönelebiliyorlar. Bence bu da çok önemli.
Bu söylediklerinizin dâhili veya temel branşlardan tepki çekebileceğini düşünüyor musunuz?
B.K: Kötü bir şey söylemedim ki. Huyu evvelden öyle olanlar kendine göre branş seçiyor. Hem de branş yaptıktan sonra biraz daha işler değişiyor olabilir. Genel cerrahların bu kadar kendilerine güveniyor olmaları bunun örneği olabilir.
Çukurova’daki asistan eylemine katılanlar arasında cerrahi branş ağırlığı sezdiniz mi?
Y.T.K: Hiçbir fark yoktu. Bir ay önce bu işe başlarken genel asistan talepleri hakkında ne oluşturabiliriz, diye düşünmeye başlamıştık. On maddelik bir talep listesi oluşturduk. Bunu resmileştirmek için 36 birimden asistan temsilcisi seçmekle işe başladık. Asistan temsilcileri seçildikten sonra aramızdan üç kişi başkan, başkan yardımcısı ve genel sekreter olarak seçildi. Daha sonra asistanların genel sorunları nelerdir, diye düşünmeye başladık. Her öğle arası buluşup çalıştık. Harekete geçmeden önce dekanlıktan taleplerimizi iletmek için randevu istedik. Daha sonra, hastanedeki yardımcı sağlık personelinin ve hocaların isyanı tam güne karşı çıkması ve rektörlüğe karşı bizimkilerle birleşti. Bizim eylemimiz ilk başta sadece asistanların talepleriyle ilgili idi. Ama beraberinde tüm hastanenin idareye karşı olan eylemleri karşılıklı desteklerle biraz daha büyüdü. Çukurova’daki doğrudan asistan eylemi olmadı. Diğer yerlerde yapılan eylemlerden farklı olarak tüm hocalarıyla, personeliyle topyekün bir eylem olması idi.
Bizim hazırladığımız 10 madde çok da güzel kabul gördü. Ama dün öğrendiğime göre, dekanlık bunun kısa sürede hallolamayacağını, takip edeceklerini, ama bunu halletmek için Bakanlığın ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun desteğinin olması gerektiğini söyleyerek net bir karar alamamışlar. O yüzden sanırım eylemler devam edecek.
Siz istekleriniz gerçekleşene kadar eylem yapacak mısınız?
Y.T.K: Evet, eylemler devam edecek.
Uzman olduktan sonra asistanlık sorunlarıyla ilgilenilmez, diye bir anlayış vardır. Bence yıllardır asistanların dile getirilemeyişinin bir nedeni de odur. Siz uzman olarak hâlâ asistan sorunlarıyla neden ilgileniyorsunuz?
F.G: Biz aktif olarak iki yıldır Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD)’nin de desteğinde Türkiye Kadın Doğum Asistanlar Birliği olarak çalışıyoruz. Avrupa’da genç uzmanlar da üç yıla kadar asistanların problemleriyle haşır neşir oluyorlar. Çünkü genç uzmanlar da henüz eğitimlerini tamamlamamış olarak kabul ediliyor. Onun dışında, yan dal programları aktif olmuş durumda ve eğitim süreci de devam ettiği için açıkçası ben hâlâ asistanların problemlerini savunmayı istiyorum.
Türkiye çerçevesinde düşünecek olursanız, hocalarınızın size destek verdiğine inanıyor musunuz?
B.K: Bir önceki sorunuzla ilgili şunları söylemek istiyorum; zaten asistanların sorunlarını anlayıp faaliyete geçene kadar orta kıdemli-kıdemli oluyorsunuz. Asistanlığa yeni başladığında insanın bunlara ayıracak hali ve vakti kalmıyor. Ancak ya kıdemlilikte ya da uzmanlıkta bunlarla ilgilenebiliyorsunuz. Hocaların desteğine gelince, kesinlikle hocaların desteği var. Bu konuyla ilgili kendi kliniğim İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi için söyleyebilirim ki, kimle konuştuysam destekleri oldu. Zaten sorunlarımız benzer, gelecekten kaygı, ortalıkta stabil durum olmaması, üç-beş ayda bir uygulamaların, kanunların değişmesi, ekonomik şikâyetler ortak dertler. Zaten hocalar da bir zamanlar asistan olduğu için sıkıntıları biliyorlar.
Asistanların hem idareyle hem de hocalarıyla ilgili sorunları oluyor. Sizce bunları birbirinden ayırmak mümkün mü?
F.G: Zaten idareyle ilgili sorunlar nedeniyle hocalarla sorunlar yaşanıyor. Mevcut sistem hocaları dışarıda çalışmaya ittiği için asistanlar yeterli eğitim alamıyor. Hocalarımıza bu yüzden kızmıyoruz. Biz de bir gün benzer şartlara gelirsek, belki biz de dışarıda çalışmak zorunda kalabiliriz. Şimdiki Türkiye koşullarında hem hocalık yapıp hem eğitim vermek maalesef mümkün değil.
Asistanlar arasında şöyle de bir algı var. Bazı hocalar vardır, doğrudan angarya yüklerler. Asistanın sesinin çıkmayacağını düşündükleri için kendi yapmaları gereken şeyleri asistana yaptırırlar.
F.G: Ben kendim için konuşayım, biz angaryayı kabul ederek bu bölümlere giriyoruz. Her işin bir çömezlik dönemi vardır, bu dönem gerçekten zordur. Öğrenme dönemidir. Onun da birtakım angaryaları olacaktır. Bence bir kişi size bir şey öğretiyorsa, onun bir süre angaryalarını da çekmelisiniz.
Hocalarla ilgili sorunlarınızı nasıl çözeceksiniz?
B.K: Bütün bu yaygın olaylar hoca-asistan olayının ötesinde. İkincisi angarya işine gelince, cerrahide işler böyle yürüyor. Zor işleri kıdemli yapıyor, ufak şeyleri yapmak çömez asistana kalıyor. Hoca düzeyinde de öyle.
F.G: Sonuçta birisi o işi yapacak. Bir hastanın öyküsü alınacaksa, onu tabii ki son başlayan kişi yapacak. Hastanın tedavisini ve sorumluluğunu başka birisi alıyor. O hastanın yatırılıp resmi prosedürlerinin yapılması da ilk yıl asistanının görevi. Bunu angarya olarak görmemek lazım. Öğrenme döneminde yapılması gereken işler olarak görüyoruz.
B.K: Gerçekten sorun teşkil eden kişiler olabilir. Ama o öğretim görevliliği haliyle alakalı değil, aksine yine huzursuzluk yaratan asistanlar, memurlar da var. Bankacılar arasında da müdürleriyle anlaşamayıp ayrılanlar oluyor. Bence bu temel sorun değil.
Y.T.K: Asistanların temel sorunlarına eklenecek şu var, yeterli eğitim alamıyoruz. Tam Gün Yasası ile birlikte hocaların nerede çalışacağı uzun süre muğlak kaldı. Yaklaşık bir yıldır bu tartışılıyor. Bu da bizim kliniğimizde dört hocanın ayrılmasına neden oldu. Hoca sayısının azalmasıyla eğitim kalitesi düşecektir. Ne yapabiliriz? Günde 60-70 hastayı bir asistana bırakabiliyorsunuz, ama o asistanın ne bildiği altı ayda bir yapılan ya da yapılmış gösterilen sınavlarla ölçülüyor. Poliklinikte ben hasta başında hocamı da görebilirsem, hocayla birlikte hastayı değerlendirme şansım olursa ya da asistanların danışman hocaları kâğıt üzerinde yazılı kalmazsa, verdikleri tüm işler angarya olmaz. Ama şu anda hocadan herhangi bir destek göremez ya da istediğimizde hocaya ulaşamazsak, o kadar hasta yükünün altında verdikleri en ufak iş size angarya gelir. Dolayısıyla hiyerarşinin olması gerektiği cerrahi branşlarda bunlar değişmeyecek kurallardır. Biz bunlardan şikâyet etmiyoruz.
Sağlık Bakanlığının asistanlarla ilgili yayımladığı genelge ile ilgili, “Bakanlık asistanları ön plana çıkararak aslında asistanlarla hocaların arasını açar” gibi yorumlar yapıldı. Siz ne düşünüyorsunuz?
B.K: Sorunlar olduğu muhakkak, ama hocalarımız bize destek oluyor. Asla onların halini anlamak haddimize değil, onların koşullarını bilmiyoruz, ama onların da huzursuz olduğunu görüyoruz. İki gün önce bizim sunumumuza gelip, “Biz de benzer sorunlar yaşıyoruz” demeleri bize destek olduklarını gösterir. Yani, sorunun bir asistan-hoca sorunu olmadığının göstergesi bu.
F.G.: Mevcut durumda bence doktorların arasının açılmasındansa hem asistanlar hem uzmanlar hem hocalar birlik olmamız lazım. Türkiye genelinde doktorlar arasında bir depresyon hali mevcut. Bugünleri aşacağımıza inanıyoruz. Sırf asistan olarak, uzman olarak değil, hep birlikte bunu yapacağımıza inanıyoruz.
TJOD’un diğer derneklerden farkı var, daha aktif çalışıyor. Kongrede bir asistan oturumu düzenlendi.
B.K: Bu bizim için çok önemliydi. Bu imkânı bize geçen sene de vermişlerdi. Asistanların sorunlarını dinlediler. Belki de asistanlardan daha fazla hoca katıldı bu sunuma. Bizim için çok önemliydi. Bizi destekleyeceklerini söylediler. Sorunların onlar da farkında ve iyileştirmek istiyorlar.
Y.T.K: Bundan 10-20 yıl önce bu konuşulmuyordu bile. Bırakın asistan oturumunu, asistanların söz hakkı bile yoktu. Şimdi asistanlar şikâyetlerini dile getirebiliyor. Bunlar güzel şeyler. Kadın-doğumcu olarak bizim şansımız, TJOD’un bu işe çok önem vermesi. “European Network of Trainees in Obstetrics and Gynaecology (ENTOG)” Türkiye olarak, asistan temsilcileri olarak bu hakka kavuşuyoruz, ama diğer bölümler belki de bu hakka sahip olamıyorlar. Bizim şansımız, böyle ulusal bir kongrede sunum yapabilme imkânı bulabilmemiz. Ya da yurt dışına destekle gönderilmemiz. Bunlar TJOD sayesinde oluyor. O açıdan bu şansı iyi kullandığımızı düşünüyorum.
Spesifik olarak kadın-doğum asistanlarının ayrı dertlerinden bahsedebilir misiniz?
B.K: En büyük derdimiz, aynı anda iki hastayla uğraştığımız için ya da obstetrinin acili çok önemli olduğu için, yaptığımız işin riskinin çok fazla olması. Olası yan etkileri çok fazla.
F.G: Acil şartları olan bir branşta eğitim almak daha zor. Asistan, hasta üzerinde pratik yapmak zorunda. Acil kanamalı bir hasta geldiğinde bu işi asistana vermek daha zor oluyor. İlk başta uzman hekim müdahalesi ya da kararı doğrultusunda işler yürüdüğü için, pratik anlamda kadın-doğum asistanlığını tamamlayınca kendini yeterli hissetmek, bana diğer branşlara göre daha zor gibi geliyor. Her kliniğin eğitim sistemi farklı. Hastanelerin hitap ettiği nüfus farklı olduğu için, mesela İstanbul’da Zeynep Kamil gibi bir eğitim hastanesindeyseniz çok fazla doğum, müdahaleli doğum, operasyon yapabilirsiniz. Ama periferdeki daha küçük bir merkezdeyseniz o kadar doğum görme şansınız olmayabilir. Bizim ekip olarak yapmak istediğimiz şey, kadın-doğum asistanlarının eğitimlerinin standardizasyonunu sağlamak. Hepimizin kendini yeterli hissetmekle ilgili sıkıntısı var. O yüzden belki hastaneler arasında değişim programları uygulanabilir. Malpraktisle ilgili ciddi korkularımız var.
B.K: İşimiz çok riskli ve zor. O yüzden böyle riskli bir işi yaptığımız için belki diğer branşların asistanlarından daha fazla şikâyetçi olabiliriz. Eğitimin azlığı, gelecek kaygısı, ekonomik sıkıntı gibi sorunlarımız var ve mesleğimizi daha fazla emeğe, strese, riske karşın yapıyoruz. O yüzden daha çok şikayetçi olabiliriz.
Kadın hastalıkları ve doğum branşı, TUS’ta gayet parlak bir yerdeydi. Şimdi puanının düştüğünü görüyoruz. TUS’a girecek kişiler artık bu branşı seçmek istemiyor. Bu durumun sizde etkisi nedir?
Y.T.K: Artık insanlar daha çok bilinçlendi. Daha az riskli bir iş yapan doktorla bu kadar risk alarak aynı ücrete tabi olmak, çok da doğru orantılı değil. Yeni asistanlığa başlayacak arkadaşlar bir kez daha düşünmeli ki, bu kadar yoğun çalışma koşullarını bir kenara bırakırsak, asistanlıkta kimse zaten çok para kazanmaz. Onu da geçtiğimiz zaman, gelecek kaygısı bütün hekimlerde var. Malpraktis yasasının net belli olmadığı ülkemizde en çok kadın-doğum uzmanları suçlanmadığından, bunu gören genç hekimler de kadın-doğumdan biraz daha uzaklaşıyor. Önceden 70 puanla kadın-doğuma giriliyordu, şimdi 55 puanla bile alan yerler var.
B.K: Biz işimizi seviyoruz, zevkli bir branş, ama bu iş yükü ve stres bizi gerçekten çok yıpratıyor.
Y.T.K: Hekimlerin tümünün gelecek kaygısı olduğu kesin. Malpraktis yasaları tüm hekimlerin başını derde sokabilir, ama kadın-doğum hekimleri biraz daha riskli çalışıyor. Ama asistanların şartlarının düzeldiğini görmek çok sevindirici. Daha da düzeleceğine inanıyoruz. Hâlâ düzeltilebilecek şeyler olduğunu düşünüyoruz.
F.G: Biz Türkiye ENTOG ekibi olarak 7 kişi çalışıyoruz, ama tüm kadın-doğum asistanlarına açığız. Asistanları tek bir güçte birleştirmek istiyoruz.
Teşekkürler