Medimagazin logo

"Adalet Bakanlığı hukuk fakültesi kuruyor mu?"

"Adalet Bakanlığı hukuk fakültesi kuruyor mu?"
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu'nda görüşülen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, alt komisyona sevkedildi.

CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, düzenlemenin "kanser enstitüsü üzerinden gitmenin vatandaşın ilgisi çekeceği" görüşünden yola çıkılarak ele alındığını belirterek, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na, "Konuyu kanser üzerenden tartışmaya açmanız ilkesel olarak doğru değil" dedi.

Atıcı, kurulması öngörülen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı için "özerklik" vurgusu yapıldığını, ancak yönetim kurulunun oluşma biçiminin özerklikle alakası olmadığını savurdu. "Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kurulduğunda zaten can çekişen enstitüler ve zor durumdaki üniversitelere göre, bir imzayla 1 trilyon liraya kadar para verilerek araştırma yapabilecek" diyen Atıcı, bunu gören üniversitelerin araştırma yapmaktan vazgeçeceğini ileri sürdü.

Atıcı, "Sağlık Bakanlığı üniversitelere savaş açtı demiyorum ama toplayacağınız akademik insanlar, üniversitede değil bu enstitüde görev yapacak. Bu yapı, uzun vadede enstitüleri yok edecek" dedi.

Tasarının yasalaşmasıyla "Sağlık Bilimleri Üniversitesi"nin kurulacağına işaret eden Atıcı, "Bu üniversite, hastane kurumayacak ama tüm araştırma hastaneleri emrinde olacak. Korkunç bir rekabet ortamı yaratacak. Sağlık Bakanlığı üzerine vazife olmadan tıp fakültesi öğrencisi de yetiştirecek. Bu, Adalet Bakanı'nın hukuk fakültesi kurmasıyla aynı anlama geliyor" görüşünü savundu.

"adalet
bakanlığı
hukuk
fakültesi
kuruyor
mu?"
Yorum (5)
Rasim Levent Kılıçaslan
HATIRLAYINIZ ! BİR ARA ECZACILARI 2 YIL DAHA OKUTUP DOKTOR YAPALIM DEMİŞTİ BİR ERZURUMLU VEKİL !:))
0
Cevapla
Erkan
Sayın medimagazin editörü yorumumu lütfen yayınlayın.Tekrardan yazmıcam,bu sizin taraf olduğunuzu gösterir eğer yayınlamazsanız.Alttakı uzman hekim olduğunu iddia eden yorumcuya ithafen; 1-Eczacılık puanları son yıllar dışında her dönemde tıpla aynıdır doğudaki tıplardan ise çoğu zaman üsttedir.Yani biz istesek doktor olurduk zaten ama böyle bir talebimiz yok,hiçbir zaman olmadı olmayacaktır da bunu o zamanlar da söylemiştik,en çok buna da eczacılar karşı çıkmıştı HATIRLAYINIZ!. 2-Bahsettiğiniz yasa teklifini hatırlıyorum konuda sadece eczacılar geçmiyor diştabibi dediğimiz meslek de geçiyor.Yani sadece eczacılar için verilmiş bi tasarı değil bu.Yazarken kafadan atıp sallamayalım.Sevgilerimle.
0
Cevapla
Opr.Dr.Rasim Levent Kılıçaslan
HİÇ ŞÜPHEN(İZ) OLMASIN ... 2 yıl daha okutup eczacıları doktor yapalım diyen Erzurumlu Sayın Diş Hekimi Milletvekilinden ve dahi bu işe sevinip atlayanlardan.. ve yine adını yazamayan ama eczacı olduğunu iddia eden bilgi işlemcinin telaşlı yorumundan ..ve dahi hem genel cerrahi uzmanı tabip hem de fizyopatoloji doktoram olup olmadığın kadar cesur olup gerçek adımı yazıp saklanmadığımdan.. DAHASI DA VAR 2012 YILINDA HEMŞİRELERİ BİRAZ DAHA OKUTUP PRATİSYEN HEKİM YAPALIM DİYEN BİR BAKANLIK OLDUĞUNDAN ..DÜŞ İŞLERİ DEĞİL SAFLIK BAKANLIĞI..ALLAH'TAN BAŞKA KİMSE KORKUTAMAZ BİZLERİ !
0
Cevapla
www.aciamagercek.com
HAREMAĞASI MODELİNDEN KURTULMALIYIZ Bilim dünyamız ve üniversitelerimiz bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmıştır. Harem ağası yapmanın tekniği ise basittir. ‘Herkes bilim ve araştırma yapacak’ diyen cahillerle kıt kaynakları tüketmek yeterlidir. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynaklarımızı, kurulacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’nde hayati konularda üretim için kullanmak gerekmez mi? Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, haremağası modelinden kurtulmalıdır. Neden mi? Kaynaklar sonsuz değil sınırlıdır. Bu sınırlı kaynakların akıllı ve bilimsel anlayışla kullanımı gerekir. Aksi halde aspirinden uçağa, aşıdan domates tohumuna kadar binlerce teknolojik ürüne harcanan para, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür. • Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya kadar değil. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken 400.000 euro’luk yapay kalp cihazlarını, 50.000 dolarlık kalp kapaklarını(klips), 20.000 dolarlık kalp pillerini(ICD) bize satarak köşe oluyorlar. Bilim dünyamız ve aydınımız hacıağa gibi, başkasının keşfedip ürettiği teknolojiyle caka satıyor, fiyaka yapıyor ama başkasını zengin edeceğimize bunları biz de üretelim demiyor, teşebbüste bile bulunmuyor. Bunları farkedecek beyinler yabancılaşıyor. Beyinleri işlemez hale getiren akıl oyunu işte böyle oynanıyor. Kopya ve birbirinin tekrarı olan sözde araştırmalar ve uzmanlık tezleri, kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. • Bilim ve teknoloji üretiminde nal toplarken, başkalarından aşırdığımız bilgiden ne ölçüde yararlanıyoruz? Çevre kirliliğinden trafiğe, sel baskınlarından depreme, kötü kaderimiz değişiyor mu? Yaptığımız kopya tezlerle, üretmediğimiz ama kopyaladığımız bilgi işimize yarıyor mu? Ne gezer… Yürüttüğümüz bilgiyi uygulamayı da beceremiyor, ağzımıza yüzümüze bulaştırıyoruz. Domuz gribi ve kolesterolle ilgili zavallı halimiz ortada. İdrak etmedikten sonra, copy past yapmanın faydası yok. Ne işe yaradığı belirsiz tezler ve araştırmalar yapmakla, Bilim ve Teknoloji merkezi, Araştırma merkezi gibi tabelaları binalara asmakla, yapılan binlerce tezi depolara atmakla veya bilgisayar ortamına atmakla sorunlar çözülmüyor. Eğer çözülseydi, yağmur yağdığında bu merkezler ve içindekiler seller altında kalmazdı. Demek ki bilim ve teknolojiden nasibimizi alamamışız. Bütün bunları yapacak olan beyin, bilim dünyamızdır. Beyin işlevini yapamazsa vücut hasta olur. Bedensel, ruhsal, sosyal, ekonomik… tüm hastalıkların sebebi bu. • Sadece donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, yılda dört trilyon dolara yaklaşıyor. Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, halkımız sadece telekominikasyonda şimdiye kadar 250 milyar dolar harcadı. Nasıl mı? Geyik muhabbetle! Her yıl yeni modelini aldığımız telefon, ayfon, aypedlerle… Peki, bir karış boyumuz mu büyüdü? Sosyal ilişkilerimiz mi düzeldi? Tam tersine, konuşma adabından uzak bir topluma dönüştük. Üretmeden, keşfetmeden, hazıra konduğunuz, tükettiğiniz her şey sizi de tüketir, ülkeyi de. Bu harcamalar, ne yazık ki akıl ve bilim olarak geri dönmüyor. • İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, bir Afrika ülkesi gibi yıllarca fındık fıstık üzüm incir ihracıyla oyalanan ve uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da oyalanır ve orta gelir tuzağına hapsedilir? Nasıl mı ? Çok basit. Sizin bilim kadrolarınız, pazar olduğundan habersiz, bir işe yaramayan, üretime dönüşmeyen uzmanlık tezleriyle, palavra araştırmalarla oyalanıyor, uyutuluyor. Kaynaklar, emekler, zamanlar ve hevesler heba ediliyor ve bu akıl oyununu hala farkedemiyoruz. Artık uyanma zamanı gelmedi mi? • Altyapısı bile olmayan üniversitelerde bilim, akıl, zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. İnsanımızın %86’sı önlenebilir nedenlerden dolayı hasta oluyor ve ölüyor. Önlenebilir demek önlemiyorsunuz demektir. Bu felaketi, Üniversiteler seyretse bile Milli irade seyredecek değildir. • YÖK sistemi, acilen ‘Milli Araştırmalar Merkezi’, ‘Milli Sağlık Akademisi’ ve Bilim Teknoloji Merkezi’ kurulmasını ve sanayi ile bütünleşmesini organize edecek yapıya dönüşmelidir. Tüm eğitim ve öğrenim kurumları ve sanayi, bu merkezin hedeflerine uygun olarak düzenlenmeli ve çalışmalıdır. Beyin olmadan organların sağlıklı çalışması ve yönetimi mümkün değildir. Bilim Teknoloji Sanayi Bakanlığı beyin olarak, TÜBİTAK ile birlikte mükemmel bir uyum içinde çalışıyor ancak YÖK buna uyum sağlamalıdır. Bu devrimi yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır. Aksi halde milyarlık bütçeleri bu amaçtan yoksun üniversitelere harcamak, bilim ve teknolojide kısırlığın artmasına yol açar. Milli sanayi ile bilim dünyamızı buluşturan bu merkezlerin kurulması, her türlü dış baskıdan korunması ve bağımsız olarak çalışması elbette devlet eliyle olacaktır. Bağımlı ülkelerin bunu başarması zordur. Temel sorun burada yatmaktadır. Baskılara karşı çıkan ülkelerin karşılaştığı güçlükleri ise görüyoruz. • Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Çağımızda milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olmak söz konusu değil. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Bilim ve teknolojide 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor. • Milli irade sanayi - üniversite bağını kurarak teknolojik üretime öncü olmalıdır. Örneğin elektrikli yerli oto, milli ilaç, milli aşı, milli savunma, milli bilişim, milli enerji… ANKA uçağından GÖKTÜRK uydusuna, ALTAY tankından ATAK helikopterine kadar, bağımlılığı kırmak için çalışanlara, bilim ve teknolojik üretim için çırpınanlara minnettarız. Milli uyanış işte budur. Bilim ve teknoloji üretirsek, trilyon dolarlık soygun sona erer. İlaç, aşı, enerji, taşıt, uçak, telefon… kime satacaklar? Bilim ve teknolojide lider olursak sömürü düzeni çöker. • ‘Ulusal Araştırma Merkezi’ gibi bilim kurumlarında kıt kaynakları toplamak, aşıdan depreme kadar ülkenin önemli sorunlarını çözecek araştırmalara yönelmek gerekiyor. Bu temel sorunu akıl etmek kimin görevi? Tabii ki Milli iradenin görevi. Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, halkın denetiminde olmalı. Peki nasıl olacak? Milli irade yoluyla. Bizler yapamıyorsak hiç değilse yapması gereken iradeye engel olmayalım. Ya bir yol bulun, ya da yoldan çekilin ! www.aciamagercek.com
0
Cevapla
türkay özcan
Amaç hizmet,daha iyi nasıl olur değil. Amaç tüm doktorları,eczacıları nasıl köleleştirelim, hocalarıda zaptedelim, özel hastanelerimize ucuz semaye yaratalım.Nereye götüreceksiniz bu kadar malı mülkü?????
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir