Doç. Dr. İSHAK TORUN
Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi
Atilla Yayla, Zaman Gazetesi (01.07.2011)’nde yazdığı makalesinde özel muayenehaneciliğin engellenmesinin hekim mesleğinin özgürce icra edilmesine aykırı olduğunu savundu. Ona göre, özgürlükler esası itibariyle bireyseldir ve bunlardan birisi de meslek seçme ve icra etme özgürlüğüdür. Devlet, lisanslama ve meslek standartlarını belirleme yoluyla bu özgürlüklerin gerçekleştirilmesini kısıtlıyor. Bu bağlamda, Sağlık Bakanlığı’nın serbest hekimliği (özel muayenehaneciliği) engelleyen uygulamalardan vazgeçmesini tavsiye edip, kamu otoritesinin lisanslama ve mesleki standartları belirleme işlevinin tartışılmasını istiyor. Atilla Yayla’nın iddiasında iki açmaz var. Birincisi, tarihi tecrübeler ışığında liberal teoriye getirilen eleştirilerle ilgilidir. Atilla Yayla’nın savunusunda, liberalizmin “bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler” şeklinde klişeleşmiş ilkenin izleri görünüyor: Bırakınız, sağlık serbest piyasası devletin müdahalesi olmaksızın kendi kendine işlesin. Tarihteki uygulamasından hareketle, kendi kendine işleyen bir piyasanın, gücü yeten yetene bir düzen yarattığını, sınırlandırılmamış liberal özgürlüklerin neticede güçlülerin güçsüzleri ezmesiyle sonuçlandığını zannediyorum Atilla Yayla’da kabul eder. İnsanlık, geldiği noktada liberal özgürlükle dayanışmacı eşitliğin hayırlı bir sentezini yapmıştır. Nitekim, çağımızın kabul gören siyasal sistemi liberal demokrasi, ekonomik sistemi ise sosyal piyasa ekonomisidir. Çağdaş literatürde bu bağlamda yapılan yaygın tartışma, özgürlük ve müdahalenin nerede başlayıp nerede bittiğiyle ilgilidir.
Kaybolan özgürlük mü imtiyaz mı?
İkincisi, Yayla’nın özgürlük ihlaline engel olarak gösterdiği mesnetler gerçeklerle uyuşmuyor. Bize göre, gerçekler Yayla’nın savunularını çürütüyor. Çünkü, sağlık reformu devlet tarafından hekimlere tanınan abartılı imtiyazları sınırlandırıp, sağlık hizmetlerinden yararlananların özgürlüğünü genişletiyor. Nitekim sağlık reformunu yaygın olarak liberalizm karşıtı çevreler eleştiriyor. Liberalizm karşıtları, sağlıkta artan özel sektör payını, döner sermaye uygulamasını ve devlet hastanelerin özerkleşmesini neo-liberallikle yaftalayıp karalıyorlar. Hal böyleyken, Atilla Yayla’nın savunuları şaşkınlık uyandırıyor. Özel muayenehanecilik, meslek seçme ve onu serbest şekilde icra etme özgürlüğü bağlamında mutlaka tartışılmalıdır. Ama soruyu doğru sormak lazım: Sağlıkta dönüşüm projesi acaba hekimlerin meslek özgürlüklerini mi, yoksa imtiyazlarını mı daraltıyor? Cari yasalara göre, devletin belirlediği standartlar dışında hekimlik lisansı almanız, muayene etmeniz ve ilaç yazmanız mümkün değildir. Bir hekimin yanında çalışarak belli liyakate ulaşmış bir hemşire veya sağlık görevlisi, hekimlik lisansı alabilir mi? Kendini yetiştirmiş bir eczacı ilaç yazabilir mi? Mevcut yasalar, geleneksel dişçilerin, sınıkçıların, alternatif tıpçıların ve şifacıların hekim lisansı alması ve hekimlik yapmasını suç sayıyor. Öyle ki, bir hekim kendi çabalarıyla öğrendiği alternatif tıbbi yöntemleri hastasına uygulaması ve şifalı otlardan ilaç yazması durumunda hekimlik lisansını kaybedebilir. Öte yandan, standardize edilmiş bir yöntem ve ilacın sonuçları ölümcül bile olsa bunun adı iş kazası ve eğitim zayiatı oluyor.
“Sağlıkta Dönüşüm Projesi 2004” kapsamında hemşirelerle yaptığım grup görüşmesinde bir yoğun bakım hemşiresinin anlatıları halen kulaklarımda yankılanır. Mealen, “yoğun bakım ünitesinde, nöbetçi uzman hekimin uzmanlığı dışındaki acil durumlara, uzman hekimlerin kendi uzmanlığı dışında pek yetersiz olduklarından dolayı, kendilerinin müdahale etmek zorunda kaldıklarını, kaçınmaları halinde hastanın ölümle yüz yüze geldiğini, ama yetkisiz müdahalede bulundukları için her an yasal veya idari ithamla karşı karşıya kalmaktan korktuklarını” anlatmıştı. Aslında, hemşire hanımın anlatılarında içkin olan mesaj şuydu: “Ben kendimi yetiştirmişim, hekimlik işlerini bilfiil icra ediyorum, sorumluluk alıyorum ama bu yetki ve sorumluluğun haklarından ve onurundan mahrumum.” Görüldüğü üzere, devlet tarafından hekimler lehine tam bir imtiyaz düzeni yaratılmış. Böyle bir imtiyaz düzeni askeriyede bile yok! Liyakatini ispat eden çavuş, teğmen ve subay sınıfına geçebiliyor. Liberal özgürlüklerden yana olmak, hekimler lehine, yardımcı sağlık elemanlarının aleyhine tesis edilmiş devlet sınırlamalarının azaltılmasını savunmayı gerektiriyor. Özel muayenehanesi olan uzman hekimlerin çoğunluğu, eski sistemde kadrolu olduğu devlet hastanelerini bir paravan şirket gibi kullanıyordu. Devlet hastaneleri, tetkikleri yaptırılan hastaların özel muayenehaneye yönlendirildiği bir üs işlevi görüyordu. Hekimler, bu dönemde aylık ortalama 20-25 bin lira kazınıyordu. Tam Gün Yasası, hekimleri devlet hastanesi veya özel hastanelere icbar ederek bu saadet zincirini kırmış oldu. Sağlık reformu, özü itibariyle, özel muayene adı altında devlet hastanelerinin sömürülmesini engelledi. Zaten, özel muayenehane açmak yasaklanmıyor; hekimlerin yüzde 12’si halen eski sistemde devam ediyor. Ama sorun şu ki eskisi gibi kazanamıyorlar. Çünkü devletin özel hastanelerden hizmet satın almaya başlamasıyla özel hastaneler çok gelişti ve özel hastanede çalışan hekimler iyi kazanıyorlar, ama eskisi gibi devlete dayanarak ve onu sömürerek değil, daha fazla çalışarak ve kendini geliştirerek.
Özel muayenehane yerine özel hastane
Tam Gün Yasası, Danıştay tarafından tamamen iptal edildi. Sağlık Bakanlığı da, fiili uygulamalarla, mesela 4 Ağustos’ta yürürlüğe girecek yönetmelikle, özel muayenehane açma şartlarını zorlaştırıyor. Eski günlerin hayaliyle yaşayan bir kısım hekimler ise buna direniyor. Ama, anlamadıkları bir şey var: Türkiye’de özel hastanecilik çok gelişti ve gelişmeye devam ediyor.
Öte yandan, sağlık hizmetlerini görece iyileştiren bu sistemin sonradan ortaya çıkacak risklerini göz ardı etmemek gerekiyor. Liberalizmin parça başına ücret sistemini andıran “döner sermaye uygulaması”, uzun dönemde sağlık hizmetlerinin kalitesini düşürebilir, hekim-hasta ilişkilerini bozabilir ve hasta sirkülasyonu az bazı sağlık branşlarının zamanla ihmal edilmesine yol açabilir. Yine, gereksiz muayene ve tetkikler zamanla bu sistemin kara deliği haline gelebilir. Sonuçta, özel hastanelerin geliştiği, devlet hastanelerinin özerkleştiği ve paravan şirket gibi kullanımının engellendiği sürece özel muayenehaneye kimse gitmeyecektir. Tam teşekküllü özel bir hastanede muayene olma imkanı varken, insanlar neden iki üç kat ücretle özel muayenehanede muayene olsun ki! Artık, sağlıkta bakkal döneminin bittiğini hekimlerin anlaması gerekiyor.