TC Anayasası’nda 56.Madde devlete “ herkesin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi ve sürekli olarak sağlık hizmetinden yararlanabilmesinin temini” görevini yükleyerek sağlığı vatandaşları için bir hak olarak tanımlamıştır. Devlet sosyal devlet olma ilkesine uygun olarak çağdaş bir sağlık hizmeti sunarak bu görevini yerine getirmelidir. Çağdaş bir sağlık hizmeti her şeyden önce nüfusa dayalı olmalıdır. Belirli bir kitle için görevleri belirlenmiş bir sağlık ekibi bulunmalıdır. Bu sağlık hizmeti herkesi kapsamalıdır. Tümelci olup koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici unsurları bir bütün olarak içinde barındırmalıdır. Sağlık hizmetinin etkin olabilmesi ancak tüm vatandaşlarca erişilebilir olması ile mümkündür. Sağlık hizmeti tüm vatandaşlara ücretsiz olmalıdır. Bireylerin vergileri ile oluşturdukları genel bütçeden finanse edilmelidir. Eşitlikçi olup herkese üst düzeyde sağlık hizmeti sunabilmelidir. Öncelikli olmalıdır. Koruyucu hekimlik uygulamaları, özel önem taşıyan anne-çocuk sağlığı öncelik taşımalıdır. Mutlaka sevk zinciri bulunmalıdır. Birinci basamakta çözümlenebilen birçok sağlık sorununun ikinci basamağı tıkaması engellenmelidir. Tek başlı olmalı ve ulusal sağlık planları doğrultusunda sürekli gelişimi sağlanmalıdır. Toplum gereksinmelerine yönelik ve toplum denetimli olmalıdır.
Sağlık Bakanlığı Stratejik Planı incelendiğinde ilk fark edilen Sağlıkta Dönüşüm Programının(SDP) ülkemizde uygulanması konusunda Bakanlığın kararlılığıdır. Stratejik Plan’da belirlenen hedeflerin büyük bölümüne katılmakla birlikte SDP ile bu hedeflere ulaşılmasının mümkün olmayacağı ortadadır. Çünkü SDP yukarıda tanımlanan Çağdaş Sağlık Hizmeti niteliklerinden yoksundur. SDP’nin ilk ayağı olan Aile Hekimliği yapay, gereksinime yönelik olmayan, nüfusa dayalı olmayan, ekiple ilgili olmayan hatta aile ile bile ilgili olmayan tümelci değil sağaltıcı, topluma değil bireye yönelik koruyucu hizmet sunmayı hedefleyen, sevk zincirine uygun olmayan bir sistemdir.
SDP ile sağlık hizmetleri kamudan özele, sade bir örgütlenmeden karmaşık bir örgütlenmeye, yaygın hizmetten kentlere yoğun hizmete, koruyucu sağlık hizmetlerinden tedavi edici sağlık hizmetlerine, kamu finansmanından özel sigortaya, ucuz hizmetten pahalı hizmete tek elden yönetimden karmaşık bir yönetime dönüşüm sağlanacaktır. SDP ile sunulan koruyucu hekimlik hizmetleri yetersiz kalacak ve hedeflenen anne ve çocuk ölüm hızlarının sağlanması mümkün olmayacaktır.
Herkese sağlık ama parayla
Plan’da hane halkının cepten harcamalarının toptan sağlık harcaması içindeki oranının azaltılması, cepten harcamaların hane üzerindeki yoksullaştırıcı etkilerini yok edilmesi hedef olarak belirlenmiştir. Bugün için cepten katılım oranı % 19.9 iken, 2014 sonunda bu oranın %18’in altına düşürülmesi hedef olarak belirlenmiştir. Bu, 5 yılın sonunda belirlenen hedefler yakalansa bile sağlık hizmetlerinin yine ödeyebilene sunulabileceğini, cepten ödemelerin süreceğini ve Sağlık Bakanlığı’nın elinin halkın cebinde olacağını, sağlık giderinin aileyi yoksullaştırmaya devam edeceğini göstermektedir.
Plan’da Zayıf Yönler başlığı altında “Meslek örgütleri, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarının temel sağlık politikalarına katkılarının yeterli düzeyde olmaması” kabul edilmesine rağmen Stratejik Plan’da bu zayıf yönün güçlendirilmesi için bir çözüm önerilmemiştir. Bu da önümüzdeki 5 yıl içinde Bakanlığın yine içe kapanıp, meslek örgütlerine, uzmanlık derneklerine, sağlık alanında örgütlenmiş sendikalara, kulaklarını tıkayarak bildiğini okumayı sürdüreceğini göstermektedir. Oysa sağlık çalışanları, meslek odaları ve Uzmanlık Dernekleri ile oluşturulacak Kurullarda sağlık politikalarının tartışılması ve belirlenmesi daha uygun olacaktır.
Sağlık Mevzuatının yenilenmesi ihtiyacını yerinde bulmakla birlikte, Sağlık Bakanlığı’nın her zaman olduğu gibi bu yasayı da kamuoyunda örgütlerle birlikte tartışılmadan, katkı istenmeden hazırlayacağı olasılığı endişe uyandırmaktadır.
Performans Göstergeleri başlığı altında gördüğümüz sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı bugün için %63.4 iken 5 yıl sonra ulaşılmak istenen oran %70 olarak belirlenmiştir. Memnuniyetsiz olan %30 bugün olduğu gibi gelecekte de katkı paylarını ödeyemediği için sağlık hizmetine ulaşmakta zorlanan toplumun alt sosyoekonomik grubunu içerecektir.
Birinci basamağın sağlık hizmetlerinde ilk müracaat yeri olması şu an %43 iken hedeflen oran 5 yıl sonrası için %60’tır. Buradan Aile Hekimliği uygulamasına geçilmesine rağmen sevk zorunluluğunun getirilemeyeceği, birinci basamağın by-pass edilmesinin süreceği ve ikinci basamaktaki yığılmanın gelecekte de yaşanacağını göstermektedir.
Sonuç olarak Sağlık Bakanlığı’nın Stratejik Planı ülkemizin ulusal dinamikleri dikkate alınmadan, sağlık alanındaki aktörlerin görüşleri sorulmaksızın oluşturulmuş, daha doğrusu Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşlara sipariş verilerek hazırlanmış bir beş yıllık plan görüntüsündedir.. Ulusal sağlık politikaları hastalık yükünün daha önemli bir kısmını taşıyan, toplumun dezavantajlı gruplarına öncelik vermiyorsa bu politikaların insan sağlığını yükseltmeye yönelik oldukları söylenemez. Sağlık hizmetlerinin geliştirilebilmesi için öncelikle doğru politikaların belirlenmesi gerekmektedir. SDP yürürlükte kaldığı sürece ülkemizde sağlık hizmetlerinin bütünlüklü olarak gelişmesi beklenmemelidir.
Dr Naki BULUT
Muğla Tabip Odası Başkanı