Sağlık Bakanlığı her Çarşamba tüm illerle video konferansla bağlantı kurarak SAKOM (Sağlık Afet koordinasyon Merkezi) toplantısı düzenliyor. Toplantıya Merkez teşkilattan Sağlık Bakanı ve üst düzey bürokratlar katılırken illerden ise sağlık müdürü, halk sağlığı müdürü, genel sekreter ve saha gözlemcisi katılıyor.
Toplantıda yatak sıkıntısı, hastane yerleşimiyle ilgili sorunlar, hekim açığı gibi taşranın sorunları doğrudan merkeze iletiliyor. Sağlık Bakanı ise ildeki anne bebek ölüm hızları gibi temel göstergelerin ne düzeyde olduğunu soruyor, sezaryen oranlarını sorguluyor ve bir kısım sorunlara anında müdahele edilirken bir kısmı ise not alınıyor.
Medimagazin olarak katıldığımız toplantıda ise özellikle illerde yapılan hasta ziyaretlerine öncelik verilmesi istendiğini ve sağlık personelinin ihtiyaçlarına yönelik tespitlerin not alındığını gözledik.
Sezaryen oranı yüksek olan illerde ise Bakanlık son derece kararlı görünüyor. Hatta Sağlık Bakanı Müezzinoğlu ‘Eğer oran yüksekse önce hekimlerle birebir görüşün, yine de yüksek devam ederse gerekirse birkaç gün kliniği kapatın” talimatı veriyor.
Planlanmamış bir röportaj olsa da toplantı sonrası Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile sağlıkta şiddet, performans, mesai saatleri gibi konularda kısa bir söyleşi yaptık:
Çok acil konuları sormak istiyorum. Birincisi, sağlıkta şiddet. Konuyla ilgili birtakım girişimler yapıldı, ancak sağlık çalışanlarının şu anda en fazla istediği şey, şiddet uygulayan kişinin en azından tutuklu olarak kalabilmesi. Hâkim ve savcılara bunun daha çok vurgulanması ile ilgili bir görüş talep ediyor sağlık çalışanları.
Bakan olduğum dönem boyunca ısrar ve inatla istediğim bir şey var. Sağlık çalışanına şiddet uygulayan veya sağlıkta çalışma ortamını bozan; işte camı pencereyi kıran, kapıya tekme atan vs. kişilere ilk yaptırım mutlaka gözaltı veya tutuklama olmalı. Yasal düzenleme olarak geçtiğimiz yıl savcı ve hâkimlere tutuklu yargılama düzenlemesini yaptık. Burada büyük oranda verilen kararlarda açıkçası bunu uyguladıklarını gördüğümde teşekkür ediyordum. Ama bu son Karabük’teki olayda saldırgan serbest bırakıldı, üzüldüm. Biz hekime, sağlık hizmeti sunanlara şiddet uygulayanlar mutlaka gözaltına alınmalı ve tutuklu yargılanmalı diyoruz. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızca onaylanarak yürürlüğe giren bu İç Güvenlik Yasası’yla ilgili İçişleri Bakanımızla görüşmelerden sonra, bir gözaltı olacaksa yanlış yapanlara, ısrarla bu sağlıkçıya şiddet uygulayanlara da olmalıdır, dedik. Sağlık alanında kişiye şiddet uygulamasa bile çalışma ortamını bozan, kıran, döken kişilere ki, kamu hizmeti yapıyoruz biz, ikincisi sağlık hizmeti veriyoruz. Polise 24 saate kadar gözaltı yetkisi verildi. Bütün bu tedbirlerin büyük oranda caydırıcı olmasını temenni ediyoruz. Diğer düzenlemeleri de yapıyoruz. Biz bir defa sağlık camiasında şiddete sıfır toleransla bakıyoruz. Her gün bir milyondan fazla hastaya hizmet veriyoruz. İşin zor tarafı, en az bir o kadar da refakatçiyi düşündüğümüzde, hastalardan daha sorunlu olan hasta yakınları ile uğraşıyoruz. Zor bir işi icra ediyoruz, 24 saat kesintisiz bir şekilde derde derman olmaya çalışıyoruz, bu mesleğin mensupları kesinlikle dünyanın neresinde olursa olsun, ama ülkemizde daha meşakkatli, hep dert dinleyip sorun çözmeye çalışan, gecesi gündüzü olmayan bir mesleği icra ediyoruz. Ayrıca, kötü muameleye veya şiddete maruz kalmak bizi üzüyor.
Adalet Bakanlığı ile görüşüp bu konuyu savcı ve hâkimlere biraz daha dikkatli davranılması konusunda tavsiye olabilir mi?
Bakanımızla tabii önümüzdeki süreçte tekrar görüşüp yoğun bir çalışma yapılacaktır. Bu özellikle son yapılan çalışmalar bizi biraz daha umutlandırıyor. Ama binlerle, milyonla ifade ettiğimiz hizmet verdiğimiz insan var. Bunların içinde ölümle sonuçlanma, kusurlu, sakat kalma, ameliyat komplikasyonları sonucu yaşanan durumlar var. Bütün bunları topluma iyi anlatma gibi, toplumun bilincini artırma, iyiyi anlatma, algıyı yönetme gibi sorumluluğumuz, görevimiz de var. Kamuoyunu hekim ve sağlıkla ilgili bilinçlendirmek. Bu Bakanlık olarak bizim görevimiz. Kendisinin arzu ettiği şekilde değil, tıbbın imkânları ölçüsünde hareket ettiğimizi bilmesi lazım. Bir de medyadan duyarlılık bekliyoruz. Yapılan haberlerde, işte ameliyatta şu yanlış yapıldı,.. İşte, doğumda bebeğin başını koparttı vs. gibi verilen haberler… Kamuoyuna bu tür haberler verirseniz, ortam duygusal, haberin verilme tarzı duygusal,.. Hani ateşe körükle gitmeyin, denir. Medyanın da ateşe körükle gitmemesini istiyoruz. Çünkü bunu cani bile yapmaz. Hekimi caniden de öte bir noktaya taşıyacak bir haber başlığı etik olabilir mi? Bu haberleri okuyan kamuoyunun hekime bakışında zedelenme olmaz mı? Her yıl 1 milyon 300 bin bebeğimiz doğuyor. Bunlarla ilgili zaman zaman tabii ki tıbbi komplikasyonlar olabiliyor. Sonuçta sorunlu bir alan bu. Bunların yüzde 100’ü hatasız, ideal olacak gibi bir iddiada da bulunulamaz. Bunun bedelini ödetirim, gibi bir yaklaşım sergilemeye de kimsenin hakkı yok. Her türlü hakkı arama yolu, şikâyet, hasta hakkı, hukuksal boyutu vs. açık. Ki biz bu konuda hasta hakları anlamında da çok mu ileri gittik, diye düşünecek noktaya gelmemeliyiz.
Hekimlerin mesai saatlerinin düzenlenmesi ile ilgili. Dört ana branşın hekimleri akşam saat 20.00’a kadar çalışacaklar sanırım?
Acillerin yoğunluğuna bağlı olarak tabii. En büyük temel sorunumuz, 20 bin uzman hekim açığımız var. OECD ortalamalarına göre eğitim sayımız düşük. Hekim açığımızı kapatmakla ilgili tıp fakültelerinde kontenjan artışlarını yaptık ama onların bize dönüşü bir 10 yıl sonra olacak. Bir uzman hekimin yetişmesi için gereken süre uzun çünkü. 2017-2018 yıllarından itibaren yavaş yavaş rahatlamaya başlayacağız. Ama bizim de 78 milyon insanımıza hizmet vermek gibi bir sorumluluğumuz var. Bu ülkenin hekimleri olarak fedakârlıklarımız çok, bu millete de helal olsun diyoruz. Yeter ki bize şiddet uygulamasınlar. Tabii şimdi esnek mesai uygulaması ile sabah 08.00-akşam 20.00 dilimini daha güçlü bir muhataplıkla götürelim diyoruz bu dört branşta. Akşam 17.00, 18.00 gibi evine gelen ve rahatsız olan vatandaşımız için bir dâhiliye uzmanını, bir kadın-doğum uzmanını, bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanını özellikle büyük hastanelerde, eğitim-araştırma hastaneleri gibi doktor sayısının fazla olduğu hastanelerde, bu branş hekimlerinin kadrosu geniş olan hastanelerde mesai yapmalarını, hasta acile gitmek yerine, bu hastanelere gelip muayenesini yaptırabilsin istiyoruz. Burada hekimlerimizden fedakârlık istiyoruz. Akşam 20.00’a kalan hekim arkadaşlar sabah bürokratik işlerini yaparlar, istirahat ederler. Sonra 13.00’da gelip akşam 20.00’da yine mesailerini tamamlarlar.
Fedakârlık istiyorsunuz da, aile hekimliği ve diğer branşlar, hepsi için söz konusu olan o mesai ücretlerini biraz daha anlamlı hâle getirmek gerekmez mi?
Mutlaka. Bunu kim istemez. Ama tabii neticede bu ülkenin imkânlarını ücretlere yansıtmaya çalışıyoruz. Hekimlerimize de sağlık çalışanlarımıza da daha güçlü destekler vermek hep masamızda duruyor ama fiiliyatta nöbet ücretlerine, geçtiğimiz yıl acillerde, yoğun bakımlarda yüzde 50 artırmıştık. Bu yıl bütün nöbetlerde yüzde 50 ücret artışı yaptık. İnşallah istikrarı devam ettirebilirsek, ekonomimizi büyütebilirsek bunu sağlama konusunda…
Yıpranma payı konusunda çok umutluyduk, ama olmadı. Herhalde gelecek dönem getirilecek diyebilir miyiz?
Bir süre bekleyecek. Maliye Bakanlığı ile ilkesel olarak anlaştığımız bir dar alan var ama o dar alanı biraz daha genişletebilmek, daha realize edebilmek adına şimdilik çalışmalar devam ediyor.
Performans konusunda iki yıldır, hatta daha fazla süredir yönetmelik çıkmıyor?
Performansın geniş bir analizini yapmak gerekiyor. Bundan sonraki süreçte performansı kalite ile entegre etmek gerekiyor. Sadece bakılan hasta sayısı, yapılan tıbbi işlem sayısı ile değil, bunların standardı, kalitesi, yani performansa diğer ayakları da koymayı düşünüyoruz; eğitim, araştırma gibi… Yine tıp fakültelerimizde, üniversite hastanelerimizde performansı sadece hizmet ayağıyla değil, eğitim, araştırma ve hizmet kalite standartları ile entegre etmek için sanıyorum uzun süre daha çalışırız.
Yakın gelecekte böyle bir karar çıkmaz yani?
Yani önümüzde seçimler var. Yeni bir hükümet kurulacak. Ondan sonra, benim şahsi görüşüm, eylül-ekim gibi yönetmelik çıkabilir yönünde.
Performans puanlarını mesleki risk bağlamında mı belirlemeyi düşünüyorsunuz?
Bir örnek vereyim. Sezaryeni ele alalım. Kadın-doğum uzmanımız 100 doğum yaptırdıysa, bunların yüzde 70’i sezaryense, primer doğumlarının yüzde 40’ı sezaryense… Burada sezaryenle ilgili bu performansta, 100 doğumun 70’i sezaryen. Kalite, mesleki bilgi birikimindeki standartlar eksik. Dünya primerlerde yüzde 10-15 arasında iken, bizim yüzde 30-40’larda seyrediyor oluşumuz bilimsel verilerle açıklanmıyorsa, bunun yalnız hizmet sayısı ile değil, bilimsel olarak da verilerle ne kadar örtüştüğü önemli. Tıbbın temel etiği hastaya zarar vermemek, yani mesleki yanlışı yapmamaktır. Yani, 100 doğumun 75’inin sezaryenle yapıldığı bir ortamın tıbbi gerçekleri doğru uyguladığımız anlamına geldiğini bana kimse savunamaz. Savunamayacağınız bir şeyin arkasında nasıl duracağız?
Teşekkürler.