Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Deda, mesleğinde zirveye tırmanmasının öyküsünü AKŞAM muhabiri Deniz Güçer'e anlattı. Söyleşi sırasında sürekli espri yapan Haluk Deda'nın yüzünden gülücük eksik olmadı. Söyleşiden çok keyif aldığını belirten Haluk Deda, AKŞAM muhabirine, 'Güzel sohbet oldu değil mi?' diye sordu.
Sizin hikayeniz nerede başladı
-Anne karnında!
Hocam şaka yapmayın.
-Öyle ama! Bazı bebeklerin hikayeleri tüpte başlamıyor mu? (gülüyor)
1956 yılında Ankara'da doğdum. Babam savcıydı. Annem ve babam hukuk fakültesinde tanışmışlar. Ben doğunca annem hukuk fakültesinin üçüncü sınıfından beni büyütmek için ayrılmış. Çok büyük özveri. Anneme minnettarım. Çok az kadın bu işi yapabilir bence. Annem benim için çok özeldir. Kolay bir fedakarlık değil.
Babamın görevi nedeniyle ilkokula Van'da başladım. İki sene sonra Niğde'ye tayini çıktı. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudum. Niğde Lisesi'nden mezunum. 1974'te Ankara Tıp Fakültesi'ni kazandım ve 1980 yılının temmuz ayında bitirdim.
'TÜH' DİYEMEM
Milimetrik ameliyatlar yapıyorsunuz. Hiç elinizin titrediği oldu mu? Eliniz titrerse ne olur?
-Mikroskop altında çalıştığımız için milimetrenin onda biri hassasiyetle çalışmak zorundayız. Bunun anlamı şu: Eğer ben bir mikroskoptaki 40 büyütmeyi alırsam, bir milimetre 4 santimdir. Dolayısıyla eğer eliniz bir milimetre bile titrerse bu dört santimetre eder ki, her yeri kopartırsınız. Korumak zorunda olduğumuz damarlar, 0.1, 0.2 milimetredir. Hiçbirisi kopmayacak. Bir tanesi bile koparsa büyük hasar olur. Dolayısıyla bunlar arasından bir tümör çıkaracaksınız, bunlar arasında ameliyat gerçekleştireceksiniz.
Son derece sakin olacaksınız. Kafanızda bir düşünce olmayacak, çok düzgün bir aile hayatınız olacak. Düzgün uyumuş olacak, iyi besleneceksiniz, stres olmayacak. Bunların hepsi birleşiyor ve ortaya bir iş çıkıyor. Formunuzu koruyacaksınız. Bakın ben 10.0 ipek kullandığım zaman ipeği göremezsiniz. Örümcek ağı gibidir, havada yüzer. İğneyi de çıplak gözle göremezsiniz O kadar incedir.
Bir maçta golü atamazsınız herkes 'tüh' der. Belki başka pozisyon bulabilirsiniz. Ama ben ameliyatta hata yaparsam 'tüh' yok. Bunun hatasını hasta öder.
HİÇ KORKMADIM
'Elim titrer' diye korktuğunuz oldu mu?
-Niye korkayım, işim bu benim. Beyin cerrahisi korkarak olmaz. Hiç titremedi elim. Beyinle uğraşmayı seviyorum. Ana kompüterin (beyin) içine giriyorsunuz. Bana büyük haz veriyor. Benim çok severek yaptığım bir işim var. Ve başarı oradan geliyor. Geçen pazar 10.5 saat aralıksız ameliyata girdim. Sabah yola çıkarken hava da güzel, insanlar yürüyor, geziyor. Siz gidiyorsunuz çok zor bir ameliyata gidiyorsunuz. Ama ben mutluyum. Herkesin bir tercihi var. Kimi kitap okumaktan, kimi beyin ameliyatı yapmaktan hoşlanır ne yapalım?
Beyin cerrahisi macerası başladı, ya sonra?
-Belli performans gösteriyorsunuz. Araştırmaya da meraklıyım, 1986 yılında Houston'a gittim. Asistansınız ve birçok şeyi yeni görüyorsunuz. Büyük bir tecrübeydi. Beyin cerrahisi geniş bir alan. Bir konu seçerseniz ilerlemeniz ve kendinizi geliştirmeniz daha kolay. O dönem kafa kaidesi çok zor bir bölge. Dünyada yeni başlıyor. Yeni olduğu için, 'Gideyim öğreneyim Türkiye'de uygulayalım' dedim. En iyi yapan yerlerden biri İngiltere'ydi. Altı ay Londra'da kaldım. Döndüğümde fark ettim. Biz beyni çok iyi tanımıyoruz. Gerek tıp fakültesinde gerekse beyin cerrahisi ihtisası süresince aldığımız eğitim bizim ileri ameliyatlar yapmamız için yeterli değil. Beyni ancak gördüğümüz kadar tanıyoruz.
Bunun üzerine anatomi laboratuvarına gittim. Bütün makale, kitaplar ne varsa hepsini kendi cebimden aldım. Ve kadavra üzerindeki çalışmalara başladım. Yüzlerce kadavra üzerinde çalıştım. Sayısını hatırlamıyorum.
HERKES ŞAŞIRDI
Beynin her milimetresini, kafatasının her santimetresini öğrendim. Çok uzun bir süreç tabii. Bu süreci tamamladıktan sonra farklı ameliyatları yapabilir duruma geldim. Ben zaten yapmaya başlayınca herkes şaşırmaya başladı. Bu ameliyatlar nasıl yapılıyor acaba diye. Çünkü herkes nasıl yaptığımı bile anlamakta zorlanıyordu. Sonuçlar farklı olmaya başladı. Ama iyi bir bilim adamı bilgiyi paylaşan kişidir. Bilgiyi kendisine saklayan kişi değildir. Bilgiyi paylaştım. 1997 yılında ilk defa kadavra üzerinde ameliyatlar yaparak kurslar açmaya başladım.
Neden yurtdışına yerleşmediniz?
-Şöyle düşündüm, 'Benim bu seviyeye gelmemi bu ülke sağladı. Buna karşılık gidip bir başka ülkenin insanına hizmet etmeyi kendime yediremedim. Gerçekten yediremedim. Birtakım teklifler geliyor, kalsak mı diye eşimle konuştuk. Hayır, ben kendi insanımla birlikte olmaktan ve onlara yardım etmekten mutluyum. Her kalburüstü, sivrilen insan yurtdışına gidecek olsa burada ne olacak? Belli misyonlarımız var. Bu ülkede bizden sonraki kuşakları yetiştirmek bizim görevimiz. Onun için bu kadar çok kurs açıyorum, onun için Gazi Hoca (Gazi Yaşargil) gelsin istiyorum. Herkes öğrensin. Ben günde bir ya da iki ameliyat yaparım. Bir ayda 15 ameliyatı geçemezsiniz. Ama binlerce hasta var. İşte bu ameliyatları genç arkadaşlarımız yapacaklar. Peki bunu ABD'de kalarak nasıl yapacağım, mümkün değil.
ABD'de ünlü doktorumuz var demek herkesin hoşuna giderdi...
-Evet, herkesin çok hoşuna giderdi, 'ABD'de çok iyi bir beyin cerrahımız var yanına gidiyoruz' diye. Burada çok büyük sıkıntılar yaşadık ama yine de öyle değil. Muayenehane açmadan önce kendi fakültemde kullandığım cerrahi mikro aletleri cebimden aldım. Çünkü ihaleye çıkarsa kim ucuzsa onu alıyorlar.
Kendimizden vermek zorundayız. Bizim halkımız kadirşinastır. Kök hücreden sonra beni arayanlar, 'Türk olmaktan gurur duyuyoruz' dediler. O hissi toplumuma yaşatabilmişsem ne mutlu. Bir Hollandalıyı tedavi etmek hoş bir duygu. Ama kendi milletinize bunu yaşatabilmişseniz o bambaşka. Milli maç kazanmak gibi bir şey.
FUTBOL FELÇ ETTİ
Hiç futbol oynadınız mı?
-Futbol oynadım ve düştüm. 1977 yılında kolum felç oldu. Sol kolumda
iki kemiğim birden kötü bir şekilde kırıldı. Elim bir seneye yakın felçli kaldı. Sonra yavaş yavaş düzeldi.
Bunun için felçli hastayı düzeltmenin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Kolu felçli bir adam olarak anlamı benim için çok farklı. İnanılmaz zor bir durum. Büyük sıkıntı. Sinirler kopma noktasına gelmişti ve çok büyük hasar vardı. Çok ağır iyileştiler.
Hiç hasar kalmadı değil mi?
-Kalmadı. Koluma iyi baktım. Zordu ama iyileşti
Korktunuz mu?
-Korkmadım ama canım çok sıkıldı. Cerrah olmak istiyorsunuz, hem de beyin cerrahı olmak istiyorsunuz
ama eliniz felç olmuş. Tabii ki hiç iyi bir şey değil. Tıp fakültesinde ise hiç iyi bir şey değil. Ama okulumu bırakmadım ara vermedim. Eskisi
gibi çalışmaya devam ettim.
KÖK HÜCRE MUCİZESİ
Kök hücre tüm felçli hastalara ümit olabilir mi? Mesela Superman. Ölünceye kadar o halde yaşadı.
-Hepsi ümit, dediğiniz doğru. Türkiye'de ilk beyne koyan benim.
Ama mesajın şöyle gitmesi gerekiyor. Herkes zannediyor ki bir tane kök hücre var, her yere konur. Öyle bir şey yok. En azından şimdilik. İleride olabilir. Çok değişik kök hücreler var.
Bir kere ilk önce doğru hastayı, fayda görecek doğru hastaları seçmemiz lazım. İkincisi doğru hücreyi bulmak gerekiyor. Her hastaya hep aynı hücreyi vererek iyileştiremezsiniz. Uygun bir hastaya, uygun bir hücreyi, uygun bir ameliyat tekniğiyle yerleştirdiğiniz taktirde iyi olması neredeyse kaçınılmaz.
Akşam