Medimagazin logo

Gazi Tıp'ta oturma eylemi

Gazi Tıp'ta oturma eylemi
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde hekimler ve tıp öğrencileri dün Ankara'da yaşanan olayları protesto için oturma eylemi yaptı. Eylemde tıp öğrencileri ve hekimlere yönelik polisin uyguladığı şiddet protesto edilirken, gözaltına alınan tıp öğrencilerinin de serbest bırakılması istendi.

 

gazi
tıp'ta
oturma
eylemi
Yorum (18)
Frankie Bellevan
eyleme katılan meslektaşlarımı ve öğrenci kardeşlerimi kutlarım. kendisi de geçmişte bu üniversitede öğretim üyeliği yapmış olan,hemşehrim sayın devlet bahçeli'nin taksim gezi parkı direnişi nedeniyle yaptığı son derece talihsiz açıklamaları nedeniyle üzüldüğümü belirtirim. bu talihsiz açıklamaları nedeniyle kendisi de bu davranışından çok yakında pişmanlık duyacaktır. bundan eminim. ama "ba'de harab ül taksim." o koltuğu ona sunanlara yazık. ne yazık ki orayı haketmiyor.
0
Cevapla
Frankie Bellevan
bu "gezi parkı direnişi" başlangıcından beri,bana son kale "the last castle" filmini hatırlattı. bir yanda korgeneral eugene ırwin(robert redford) karakterindeki halk,diğer tarafta,albay winter(james gandolfini) karakterindeki x,y,z karakterler arasında yaşanan "psikolojik harp."
0
Cevapla
hbö
yani bunlar kimi protesto ediyor? olay çıkaranları mı, ortalığı kırıp dökenleri mi, yoksa asayişi kurmaya çalışan polisleri mi? ne? nasıl yani? bozguncuları protesto etmiyor mu bunlar? gerçekten çok yazık.
0
Cevapla
murat
hbö rumuzlu arkadaşa.Emekli maaşları denince ağlayan,döner sermaye denince kaplan kesilen,özlük hakları söz konusu olduğunda boynunun bükük olduğunu söyleyen,hasta yakınlarını kışkırtan siyasetçilere klavye başında kahramanlık yapanlar sisteme başkaldıranları gördüğünde hemen vatan haini ilan ediyor.Arkadaşlar ayıptır biraz utanarak bazı şeyleri yazmak gerek....
0
Cevapla
Mücahit Altuntaş
Türk Psikiyatri Derneğini yüzeyel olmayan çok katmanlı değerlendirmesi önünde saygı ile eğiliyorum. Bazı şeyleri anlamakta , anlamakta zorlananları zamana havale ediyorum.Beyin plastik bir organdır.Düşüncelerimizi farklılıklarımız çoğaltmalı , bir araya gelmeyi , bir arada durmayı , yaşamayı öğrenmeliyiz. Sorunlarımızın çok yönlü bakış değerlendirmeyi önemsemeliyiz.Birbirinin emeği başta olmak üzere , inanç , düşünüş, yaşam alanı , ihtiyaçlarını , kültürlerini gözeten tutum ve davranış sergilemenin insanları toplumu yücelteceğine inanıyorum. Burada elbette siyasi , ideolojik duruş vardır.Her duruşun bir şekilde çıkardığı değerler iki kavramı içerecektir.Olması değil olmaması abes ve akıl dışıdır.Fakat ne olursa olsun insanı gözeten her değer insan açısından son derece sağlıklıdır.Buradan hareket etmek birleştirir.Son dönemde insanın hakları anlamında sürekli üzerine gelen tutumlar insanları birleştirmiştir.Tuhaf bir hızlılıkla. Bu coğrafyada , son dönemde kültürel yaklaşımlarda nedense güya özgürleşme adına sürekli ayrımcılık körüklenmekte , ortaklık birleştiricilik , temel değerler yoksanmaktadır. Sağlığın bu arka plan sorunlarını , yükseldiği zemini görmemek ahmaklıktır.Bu işleri sadece ilaç ve doktor karşılaşmalarına (5-10 dakika gibi sürelere , sadece ilaca ulaşım gibi sorunlara mahküm etmek ) , bunlara seyirci kalmak modern hipokrat yaklaşımına , insan hakkında birikmiş bilimsel yaklaşıma , insana , sağlığa ihanettir. Akıl fırsatını bulup kendini dışa vurdukça ihanetin , ihanetin boyutlarının farkına varacağız. Türkiye Psikiyatri Drneğine teşekkür ediyorum. TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ HÜKÜMETE UYARI BASIN AÇIKLAMASI 2. Haziran.2013 6 gün önce Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların alışveriş merkezi yapılması amacıyla kesilmesi ile başlayan ve tüm ülkeye yayılan protesto ve eylemler; insanların devletin kendi yaşama tercihlerine müdahale etmesine, hükümetin kendi politik inançları doğrultusunda tüm toplumun yaşam tarzını düzenleme çabalarına, ülkenin bütün ağaçlarının, derelerinin tepelerinin, hayvanlarının tüm doğa varlığının daha çok ‘kazanç’, daha çok ‘yatırım’ uğruna yok edilmesine ve Türkiye’nin doğusundan batısına silahlarla, insansız hava araçlarıyla, bombalarla, tomalarla, biber gazlarıyla, tazyikli sularla kendi halkına yaptığı zulümlere, verdikleri bir yanıttır. Demokrasilerde hükümetler sadece kendisini seçenlerin, destekleyenlerin değil tüm halkın yararını göz önünde tutmak zorundadır. İktidarlar, halklarının kendilerine biat etmesini talep edemez tam tersine halkın taleplerini demokratik yollarla dile getirmesini desteklemekle yükümlüdür. Türkiye Psikiyatri Derneği olarak ülkemizde son yıllarda yaşanan her olumsuz gelişmenin takipçisi olmaya çalıştık. Bilge Köyü’ndeydik, Uludere’deydik, Reyhanlı’daydık. Tüm travma mağdurlarının ve arkada kalanların yaralarını sarmaya, seslerini duyurmaya çalıştık. Uygulanan vahşi neoliberal politikaların insan ruhunda açtığı yaraları anlatmaya çalıştık, depresyonun giderek tüm insanları saran bir hastalık olduğunu ve bunun yaşam koşulları, çalışma koşulları, barınma koşulları ile ilişkisini ortaya koyduk. Dereleri, köyleri yok edilen insanların yasına ortak olduk. Ülkemizde giderek yoksulların daha yoksul, varsılların daha varsıl olmasının açtığı yaraları, sosyal dışlanmayı, ayrımcılığı anlatmaya çalıştık. Kadınların tecavüz sonunda oluşan fetüsleri doğurmak zorunda bırakılmasından, kaç çocuk doğuracakları gibi bedenleri konusunda en temel kararlarının yasalarla düzenlenmesine itiraz ettik. Bu ülkenin sokaklarında her gün öldürülen kadınların öldürülme nedenlerinin erkeklerin bozuk ruh sağlığı olmadığını, ruhsal tedavilere değil kadın erkek eşitliğinin gerçek anlamda inşası için, kadınların daha çok eğitim almasını, güvenceli işlerde çalışmasını, sosyal statülerinin geliştirilmesini, kendi yaşamları konusunda kararları kendilerinin vermesi gerektiğini savunduk. Sağlıkta dönüşüm sistemiyle hastaların ‘hasta’ olmaktan çıkarılıp ‘müşteri’ olmasına, paraları kadar sağlık hizmeti alabilmelerine karşı sesimizi yükselttik. Barışı sağlama yolunda, silahların susmasının öncelikli olduğunu ama yeterli olmadığını, birbirimizle, geçmişimizle yüzleşmeyi, hesaplaşabilmeyi, ortak bir toplumsal bellek oluşturmak için çalışmak gerektiğini söyledik. Sivil silahlanmaya karşı koymaya çalıştık. Tüm dünyada, her coğrafyada yüzyıllardır insanların sosyal yaşamda alkollü içecek tüketmelerinin ruhsal hastalık, bağımlılık olarak kabul edilemeyeceğini söyledik. Alkol bağımlılığı gelişmesinin önlenmesine dair yapılan yasal düzenlemelerin Türkiye’deki alkol bağımlılığı gelişme oranları ile oransız olduğu, burada da ‘orantısız şiddet’ kullanıldığını, kamusal alanlarda kendi kültürümüzde yerleştiği şekliyle kırlarda, dere kenarlarında, pikniklerde, deniz kenarında alımının kısıtlanmasının alkol kullanım bozukluklarının gelişimi ile ilişkisiz olduğunu ve sözde toplum ruh sağlığı gözetilerek muhafazakarlığa kılıf bulunduğunu söyledik. Tüm insanlık tarihi boyunca her coğrafyada, her toplumda var olan eşcinselliğin bir ruhsal hastalık ya da normal dışı bir davranış olmadığının altını defalarca çizdik. Meclis duvarlarından yükselen ve eşcinsel insanların varlığını tanımayan, hastalıklı olarak gören her sese karşı eşcinselliğin 40 yıldır uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edildiğine dair bilimsel açıklamalarda bulunduk. Eşcinsellerin, biseksüellerin, transseksüellerin ruh sağlığını bozan şeyin ayrımcılığa uğramaları olduğunu ve hükümetlerin bu ayrımcılığı azaltacak yasal düzenlemeler la sorumlu olduğunun altını çizdik. Tıpkı alkollü içeceklerin kullanımında olduğu gibi sahte, geçersiz, güncel olmayan bilimsel açıklamalarla yükselen muhafazakar anlayışın dayatılmasını ve eşcinsellerin yok sayılmasını, en temel insani haklarını kullanmalarının kısıtlanmasını kınıyoruz. Bugüne kadar bu ülkenin psikiyatristleri olarak biz yukarıda saydığımız açılan tüm ruhsal yaraları tedavi etmeye, yaralananlara şifa bulmaya çalıştık. Ama artık hükümeti uyarıyoruz. Tıpkı en yakınında, en sevdiği annesinden babasından gelen fiziksel şiddetin çocuğun ruh sağlığına açtığı onulmaz yaralar gibi, kendi hükümetinin kendi yöneticilerinin kendi halkına açtığı bu savaşın yara izleri kapanmayacaktır. Bugün ülkenin tüm kentlerinden yükselen insanları kör eden, kalp krizi geçirten, öldüren biber gazlarının, insanların kemiklerini unufak eden tazyikli suların yaraladığı şey sadece beden değildir. Ve ruhsal yaraların izleri beden iyileştikten sonra bazen ölene kadar bizleri etkiler. Biz psikiyatristler bu yaraları kapatamayacağız. HÜKÜMETLER; ADİL ŞEKİLDE YÖNETMEYİ VADETTİKLERİ İNSANLARININ TALEPLERİNİ TIPKI BİZ PSİKİYATRİSTLER GİBİ DİNLEMELİ, DERTLERİNİ ANLAMAYA ÇALIŞMALIDIR, KENDİSİNE YÜKSELEN İTİRAZLARI BİBER GAZLARI VE TAZYİKLİ SULARLA BASTIRAMAZ, KENDİ VATANDAŞLARINA ÖLÜMCÜL ŞEKİLLERDE SALDIRAMAZ! TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir