Türkiye'de basının son haftalarda en yoğun ilgi gösterdiği konuların başında yüz, kol ve bacak gibi uzuvların nakil ameliyatları geliyor. Önce Antalya'da Akdeniz Üniversitesi'nde bir hastaya yapılan yüz nakli, ardından da Ankara'da Hacettepe Üniversitesi'nde yapılan bir diğer nakil, basının ve tabii ki, kamuoyunun ilgisini buralara çevirdi.
Bir medya takip şirketinin yaptığı araştırmaya göre, Sağlık Bakanlığı'nın onay vermesinden itibaren, yüz nakli, 3 ay içinde, yazılı ve görsel basında 3 bin 147 kez haber oldu. Dünya basını da bu nakillere kayıtsız kalmadı. Antalya'da yüz nakli yapılan hastayı ve nakli gerçekleştiren cerrahları, Türkiye'de artık neredeyse tanımayan yok.
İkinci, yüz ve çif kol, çift bacak nakli de Hacettepe Üniversitesi'nde yapıldı. Operasyonun ardından, cerrahlar ve tıp fakültesi yöneticileri kameraların karşısındaydı. Operasyonla ilgili bilgi paylaştılar. Nakil yapılan hastalar ile bağışçıların kimliği de basına yansıdı. Ancak kol ve bacak nakli yapılan hastanın organları tutmadı ve geri alındı. Hasta ise naklin gerçekleşmesinden 3 gün sonra, dün yaşamını yitirdi.
Peki bu gelişmeler hakkında bilgilendiğimiz süreç sağlıklı mı ilerliyor? Yapılan haberlerin, toplum ve nakil gerçekleştirilen hastalar üzerinde olumsuz etkileri olabilir mi?
Sır ve mahremiyet önemli
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı, hep birlikte izlediğimiz süreci, etik açısından cnnturk.com'a değerlendirdi.
Etik açıdan çok farklı yaklaşımlar olabileceğine işaret eden Prof. Dr. Sarı, "Etik ilke ve kurallar açısından önemli olan 'sır ve mahremiyet' konusu var. Bu, aslında tamamen sırrın sahibi olan kişinin, kime ne kadar bilgi açıklayacağına göre değişir. Bunun sınırının nerede başlayıp biteceği, sırrın sahibiyle bağlantılıdır" dedi.
Topluma etkisi de dikkate alınmalı
Ancak sır ve mahremiyeti paylaşmanın bir de toplumu ilgilendiren yönü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, "Örneğin bir sinema artisti en mahrem konularını kamuoyuna açıyor ve reklam alıyor. Bu, kendisi açısından rahatsızlık vermeyebilir ama, toplum açısından düşünürsek, benim görüş açım bakımından topluma kadar mahrem bilgilerin açılmaması taraftarıyım. Bunların topluma bir etkisi var ve toplum olumlu ya da olumsuz etkileniyor. Hatırlarsanız bir ara intiharlar moda olmuştu. O kadar sayısı arttı ki, çünkü şöhret gibi algılandı" diye konuştu.
Savaş sahnesi izletilir gibi...
Akdeniz Üniversitesi'ndeki nakiller ile başlayıp, Hacettepe Üniversitesi'ndeki nakiller ile süren süreci değerlendiren Prof. Dr. Nil Sarı, şunları söyledi:
"Yüzünü değiştiren, kolunu taktıranın onayı rızası varsa basına çıkabilir. Başka bir konu daha var. Bu haberler, meslek sahiplerinin, yani doktorların ve cerrahların haksız rekabetine yol açıyorlar mı? Reklam konusu mudur? Acaba bunlarla, gerek hastanelerin, gerekse doktorların, kendi şöhretlerine artı puan mı getiriyor tartışmak gerekir. Çünkü bu doktorların haber kanallarıyla ilgisi nedir bilemiyorum. Meselenin psikolojik boyutu da var. İyi düşünmek gerekir. Hasta bu olanların farkında mı, sonuçlarını biliyor mu? Kol, bacak, yüz takılanlar, bunun farkında olmayabilir. Kol, bacakları verilen kişilerin ailesine ileride nasıl bir etkisi olacaktır? Doğru mudur, değil midir? Mutlaka psikologların eşliğinde bu sürecin yürütülmesi gerekir. Bu tür konuların reklam aracı edilmemesi gerekir. Bu gibi gelişmeler sözle söylenebilir, haber olarak duyurulabilir. Bu tıptaki bir gelişmedir. Ancak ben yapılanı, savaş sahnesi göstermeye benzetiyorum. O kadar çok içeri girip, görüntülerin alınmasından hoşlanmıyorum."
Cerrahi deneme mi!
Sürece ilişkin bir diğer olasılığa dikkat çeken Prof. Dr. Nil Sarı, şunları söyledi:
"Akla bir soru daha geliyor: Bu, cerrahi bir deneme midir? Daha önce de kalp nakilleri denendi denendi vazgeçildi. Bunu yapan doktor çok ünlendi. Ancak nakillerden beklendiği kadar olumlu sonuçlar alınamadı; vazgeçildi. Başka yollara gidildi, 'kalbinize iyi bakın' deniyor, yapay kalp ve doku nakli gibi yeni tedavi yöntemleri arandı."
Medyanın da bu süreçte asli fail ve sorumlu olduğuna işaret eden Prof. Dr. Sarı, "Basın-yayın, hastaların ve hastanelerin çok üzerine gidiyor. Onları o kadar sıkıştırıyor ki, o kadar taciz ediyor ki... Yoksa ben doktorların, hastaların piyasaya çıkar gibi demeç vereceklerini düşünmüyorum. Arada birileri var da onlar da kazanıyor mu?" dedi.