MEDİMAGAZİN OKUYUCU KÖŞESİ:
okuyucu@medimagazin.com.tr
“Tıp fakültesi”ni okuyacağım diyerek başladığım üniversitenin başlarında “hekimliğin” nasıl bir şey olacağı hakkında en ufak bir fikrim yokken, son yılımda nasıl “tıp okumak için tıp fakültesine girmek” kadar idealist bir düşünceye sahip olup da, nasıl da hekim olduğuma dair bir fikrim olmamaya başlamıştı. Hekimlik denildiği zaman hep insanlara karşı davranışları, ilgisi ve bilgisi ile saygı uyandıracak, mütevazi ve ütopik bir portre çizerdim aklımda. Bunu andıran hekimlikle ilgili ilk tecrübelerim, fakültenin son 3 yılında çeşitli bölümlerde rastladığım, iyi giyimli, sevecen, güler yüzlü, çalışkan, fakat ev sahibi bölümün asistanları tarafından pek de önemsenmeyen aile hekimliği asistanları ile olmuştu. Diğer asistanlardaki, üniversite hastanesi hocalarının bulaştırdığı otoriter rol beni rahatsız ederken, aile hekimliği asistanlarının misafir, sessiz ve saygıdeğer duruşları, bende onlara karşı sempati uyandırmaktaydı. Bu sempati zamanla, aile hekimliği asistanlarından oluşan bir arkadaş grubuna dönüştü ve okul bittikten sonra kendimi aile hekimliği asistanı olarak buldum.
Aile hekimleri insanların hayatları boyunca başvuracakları bir hekimdir. Eski siyah beyaz Türk filmlerinde ellerinde siyah çantayla gezen ve rahatsızlanan evin beyini ya da hanımını tedavi etmeye eve gelen hekimler işte bu özlemin bir göstergesi olabilirler. Bu hekimler sadece tedaviye değil insanlara güven vermeye de gelirler, çünkü insanlara yetkinlikleri ile ve hep başvurulan kişi olması özellikleri ile “o”, hali vakti ailenin sürekli bir dostu olduklarını da gösterirler.
Bir branş uzmanın sadece belli hastalık gruplarından anlaması ve sık görülen diğer hastalıklar hakkında bilgi sahibi olmaması özellikle yaşlı ve kronik hastalıkları olan hastalar olmak üzere, sağlık bozukluğu tek bir sistemle sınırlı olmayan diğer yaş gruplarındaki çeşitli hastaları kötü yönde etkilemektedir. Çünkü bu insanlar sağlık hizmeti alırken, parça parça olan uzmanlıkların poliklinikleri arasında sıkışıp kalmakta, hak ettikleri sağlık hizmetini almak için çok çaba göstermektedirler. Oysa birden fazla sistemi ilgilendirecek kadar donanıma sahip hekim olsa ve bu hekimler yaşlıya-gence-kadına-çocuğa sık görülen hastalıklarına hakim olarak bakıp sadece çok gerekli koşullarda dal uzmanlarına danışacak olsalar, bu insanlar için hayat ne kolay olurdu değil mi? İşte basitçe anlattığım, söz konusu niteliklere sahip olan hekimler aile hekimliği uzmanlarıdır.
Bu özelliklere sahip olmak kolay değildir. 5 ya da fazla uzmanlık disiplininin de sık görülen hastalıklarına hakim olmak, takip ve tedavi protokollerini gerçekleştirebilme yetkinliğini kazanabilmek, tek başına herhangi bir disiplinin uzmanı olmaktan çok daha zor bir eğitimi gerektirir. Bu eğitimi almanın belli bir standardizasyonu, pratik uygulama veya öğrenilenleri gerçekleştirmeyi gerektirdiği aşikardır. Bu kadar donanımlı hekimin yetiştirilmesi zor gibi görünse de eğitim alınan temel branşlarda kazanılması gereken yetilerin aslında 6 ay-1 yılda kazanılıyor olması, sonrasında pratik uygulamanın ön planda olması aile hekimliği branşının ne kadar akla yatkın bir branş olduğunu ispatlar. Bahsedilen donanımlara sahip hekimin daha ilk aşamada basit problemleri çözebilmesi, devlet kurumlarında çalışan sağlık görevlilerinin iş yükünü azaltmasından tutun da, hastaların hayatlarındaki kalite artışına kadar birçok sonucu olduğu görülür.
Aile hekimliği asistanlığı 3 yıl boyunca 5 farklı disiplinde, hep sıfırdan başlayıp çömez asistan statüsünde eğitim alınan bir branştır. Bazı eğitim hastaneleri ve üniversitelerde eğitim kocaman bir soru işareti olabilmektedir. İsteğe ve ihtiyaca yönelik olarak çalışma yerleri belirlenen aile hekimliği asistanları kimi zaman dahiliye servisinin yoğun bakımında dahiliye rotasyonunu tamamlamakta, kimi zaman da genel cerrahi ameliyat odasında 2. adam olarak hayatı boyunca bir daha asla yapmayacağı ekartör çekme uygulaması ile görevlendirilerek rotasyonlarını tamamlamaktadırlar . Eğitimleri için poliklinik yapmaları gereken aile hekimliği asistanları için bu nafile yapılan işler, aile hekimliği asistanından çok o bölümün asistanlarına yaramaktadır. Eğitim hastaneleri ve üniversite hastanelerinde görev dağılımını belirlemek aile hekimliği klinik şefi ve rotasyon yapılan bölümün ikili ilişkilerine dayanmaktadır.(Tabii eğer aile hekimliği klinik şefi varsa)
Maslov’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik gereksinimlerin hemen üstünde, bir yere ait olma veya sosyal aidiyet vardır. Yani bir insanın fizyolojik(yeme içme uyuma) ihtiyaçlarından sonra bir yere ait olma ihtiyacı yer alır. Bu özellikle otoriter rolün hocalarından asistanlarına bulaştığı ve asistanların kendilerini asistanlığı bitirince uzman değil , hoca olacaklarını sandıkları ve ast-üst ilişkinin çok keskin olması ve neredeyse sorgulanmadan üstünden gelen emirlerin derhal yerine getirildiği bir ortamda olmalarından dolayı (istisnalar elbette vardır) üniversite hastanelerinde daha büyük bir problem olmaktadır. Aile hekimliği asistanları buralarda tacizin (mobbing) farklı farklı boyutlarını yaşamakta ,kendilerini hiçbir yere ait gibi hissetmemektedirler. Hastanede geçirilen zaman boyunca asistanının bir yere ait olamadığı bir aile hekimliği hocası bile, rotasyon yapılan bölümlerdeki asistanlarının misafir olması nedeni ile ev sahibi bölümün isteklerine ve keyfi uygulamalarına direnç gösteremeyebilir. Bütün bu sıkıntıların azaltılabilmesi, ancak ve ancak aile hekimliği asistan eğitiminin aile sağlığı merkezlerinde bir eğitici aile hekimliği uzmanı tarafından birebir ve olması gereken usta-çırak ilişkisinin sağlanması ve hastanede geçirilen zamanın daha azaltılabilmesi ile olacaktır. Bu hem aidiyet duygusunu hekime verecek hem de var olan en önemli diğer sıkıntı olan öğrenilenlerin pratiğe dökülmesi hususunda yardımcı olacaktır. Zira ne eğitim hastanesi ne de üniversite hastanelerinin çoğunda pratik imkanları çok yeterli değildir.
Asistanlığımın ilk yılında diğer bölüm asistanları bize gıpta ile bakmaktaydı, var olan neredeyse tüm ilaçları reçete edip, bedeli SGK’dan ödenebilen tek branş bizimkiydi. Sağlık Bakanlığı koskoca sağlık uygulama politikasına aile hekimliği ismini vermişti. Biz aile hekimliği asistanlarını gelecekte çok prestijli günlerin beklediğini düşünürdük. Oysa şimdi, 1 haftalık kurslarla pratisyen hekimlerin, aile hekimliği uzmanının reçeteleme haklarının tamamına ve sınırlamalarına da aynen maruz kalması ve aile hekimliği uzmanının; TUS, 3 yıllık çömez asistanlık, tez hazırlamak, mecburi hizmet vs.’lerin hepsinden muaf, hizmet içi eğitiminin malum boyutta olduğu bir bakanlıkta çalışmış, uzmanlık eğitimi almamış arkadaşlarla aynı yetkilere sahip olması aile hekimliği uzmanlığının cazibesini kaybetmesine neden olmuştur.
Hekimlerin hayatları boyunca, 3. Basamak ve benzeri eğitim ve araştırma hastanelerinin bulunduğu büyük şehir kültürüne alışık olması, ve çoğunluğu için alışılması çok zor farklı bir kültüre sahip olan, 24 saat hizmeti içeren kırsal hekimlik yapmalarının beklenmesi, çok da gerçekçi bir durum değildir. Nitekim tıp fakültesinden mezun olan hekimlerin çoğunluğu üniversiteyi okuduğu il ve benzeri bir ilde yaşamayı hayal edip, özel sağlık kuruluşlarında çalışma imkanı olan uzmanlıkları tercih etmektedirler. Özel hastanelerde çalışma imkanları da çok sınırlandırılan aile hekimliği uzmanlığı da bu nedenle yine daha az tercih edilen bölümlerden biri olmuştur.
Hem aile hekimliği uygulamasının yaygınlaştığı hem de hekimlerin aile hekimliği asistanlığını tercih etmeyeceği uygulamaların söz konusu olması büyük bir tezattır. İşin kötüsü Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde ve sağlık ocaklarında çalışan aile hekimliği uzmanları sağlık müdürlüğünce sertifikalı aile hekimi muamelesi görebilmekte, bu da bu disipline olan bakışı az çok açıklamaktadır. Yine tercihlerinde aile hekimliği uzmanlığı bulunan asistan hekimler, aile hekimliği uzmanlığının mevcut durumu nedeni ile, aile hekimliği asistanlığını başka bir uzmanlığı kazanmadan önce bir atlama taşı olarak görmekte ve tabiri caizse “mecburiden yırtmak veya askerlikten yırtmak” için aile hekimliği asistanlığına girmektedirler. Tabii bu derece zor bir uzmanlık asistanlığını yapmaya gönüllü olmadıklarından, mümkün olduğu kadar rotasyon yapılan bölümlerde işten kaçma-pasif kalma-etliye sütlüye bulaşmama yolunu tercih ederek, aile hekimliği asistanları hakkında yanlış bir önyargıya sahip olunmasına neden olmaktadırlar.
Gelecek ve mantıklı bir sağlık hizmeti sunumu aile hekimliğin disiplininin yanında olsa da, şu anda şansın aile hekimliği uzman ve asistanlarından yana olduğunu söylemek zor. Yaygınlaşan aile hekimliğinin çok güzel sonuçları da beraber getirmesi dileği ile…
M. Erol Yayla
Aile Hekimliği Asistanı
Adana Numune Hastanesi