Ercan Güven-MİLLİYET
Mecburi hizmeti bittikten sonra adeta “teskere bırakıp” Hakkari Devlet Hastanesi’ndeki kutsal görevine devam eden, “Dilek Ablası” olduğu Hakkarili çocuklara sporu sevdiren, kurduğu futbol takımı ile Hakkarili çocukların ilk defa Hakkari dışına çıkmasına, ilk defa uçağa binmesine, Almanya’daki turnuvada ikincilik almasına ön ayak olan, modern zamanların Halide Edip’i Doktor Dilek Yeşilbaş’ın, “başımızın üzerinde” yeri var tabi...
Çocukların sadece bedenlerini değil ruhlarını da kurtaran bu “mübarek insana” hak ettiği saygıyı göstermek hepimizin görevi.
Sayın Başbakanımız Erdoğan, Dolmabahçe’deki toplantıda “ünlü” spor adamları önünde bu görevi bizlerin adına yerine getirdi.
Teşekkürler sayın Doktor, teşekkürler sayın Başbakan...
* * *
Lakin, bir hüzün var bu muhteşem olayda!
İçinde bulunduğumuz mahrumiyeti, imkansızlıkları, yoklukları, kıyısından köşesinden aşmak ve hiç olmazsa bir avuç çocuğa medeniyet penceresi açmak için bile, “hayatını adayan idealistler” gerektiğini hissetmenin hüznü...
İdealiste sevinirken, idealist gerektiren koşulları unutamamanın ezikliği.
Sistemin ıskaladığını, kişisel çabaların onarmaya çalışması burukluğu.
Aczimizi hamasetle perdelemeye çalışmanın mahzunluğu.
* * *
Keşke Doktor Dilek’in özel ve özverili ilgisine gerek olmasaydı Hakkarili çocuklar için.
Keşke Dilek Yeşilbaş Hakkari’ye gittiğinde, etraftaki tenis kortlarını, spor salonlarını, koşu parkurlarını, dağcılık imkanlarını görüp yirmi iki senesi eğitimle geçen hayatında fırsat bulamadığı spora başlayıp, iplemesiydi bile çocukları.
İplemesine gerek olmasaydı.
Hakkarili çocuklar, zaten sosyal hizmet uzmanlarının, eğitim uzmanlarının, spor hocalarının, velilerin, spor teşkilatının yönlendirmesiyle, eğitimlerine spor/sanat projektörleri takmış, hayat yolunda süratle ilerleyen çocuklar olsalardı.
Keşke spordan sonra terli terli soğuk kola içtikleri için hastalanıp Dilek doktorun kapısını çalsalardı sadece.
Ribauntta kolunu burktuğu için, bisiklette dizini yaraladığı için tanısalardı doktor Dilek’i.
“Dilek abla, gelecek hafta Türkiye şampiyonasına katılacağım, protein/vitamin dengemi nasıl ayarlayayım” diye danışsalardı.
* * *
Ne yazık ki, hayal bunlar.
Ben on beş yıl önce Hakkari’deydim... Daha o zaman il müdürlüğündeki tüm dağcılık malzemeleri antik mezar gibi bir depoya kilitlenmişti. Doğa ve dağcılık harikası Sümbül dağları teröristlere teslimdi.
Hala çürüyordur o malzemeler.
Ayakkabısı olan çocuk Akmerkez’e gelen Masseratili veletten daha dikkat çekiciydi.
Ne sporu?.. Öncelikli mücadele, beslenme bozukluğu ile idi.
Hâlâ öyle olmalı ki, Başbakanlık düzeyinde tebrik gerektiriyor Hakkari’deki çocuklardan kurulu bir futbol takımı.
* * *
Allah’tan, Dilek Yeşilbaş gibi insanlar var.
Tamam... Dilek Yeşilbaş ile biz gurur duyarız, ülke iftihar eder, Hakkarili çocuklar, aileler ona dua eder...
Ancak, bu ülkeyi yönetenlerin içi cız etmeli.
Onların görevi Dilek Doktor Hakkari’ye gittiğinde şevke gelip spor yapacağı bir Hakkari yaratmak; Hakkari’deki bir avuç çocuğu medeniyet çizgisine taşıyınca, “Allah Allah, bizim gözümüzden nasıl kaçtı” diye hayıflanmak.
Fukaralığın filozofluğu değil.
Bebeto, Bobo, Kafu, Riberia, Robinyo, Ronaldinyo, Mehmet Orellyo, Ziko, Alex, Tafarel ve daha niceleri Brezilya’daki gecekondu denizlerinden yetiştiyse, gecekonduların da faydaları mı var yani?
Pele 11 yaşına kadar ayakkabı boyacılığı yapmışsa, bizim de Pele’lerimiz olsun diye 7-11 yaş arası gençleri ayakkabı boyacısı mı yapalım yani?
Yanlış da olsa “sorunlar futbolla aşılır” diye bir fikir varsa, gereğini yapın bari.